Friday, May 31, 2013

İnceleme: Ruh Bağı/Spirit Bound


Kitap: Ruh Bağı (Vampir Akademisi #5)
Yazar: Richelle Mead
Yayınevi: Artemis
Sayfa Sayısı: 501
Goodreads Puanı: 4.45 (92,525 oy)

AŞKA HER ZAMAN GÜVENDİ
ÖLÜMLERDEN ÖLÜM BEĞENDİ

Rose'un önünde iki seçenek vardı. Ya ölecek, ya öldürecekti. Kalbinin sesini dinledi ve yanlışı seçti.

Rose, önce Dimitri'nin doğduğu topraklara, Sibirya'ya, uzun ve talihsizliklerle dolu bir yolculuk yaptı. Ardından St. Vladimir Akademisi'ne döndü. Böylece en yakın arkadaşı Lissa'ya da kavuşmuş olacaktı. Ama Rose'un kalbi halen Dimitri için atıyor ve sevdiği adamın bir yerlerde, hayatta olduğunu biliyordu. Eline bir şans geçmişti oysa...

Fakat onu öldürememişti. Yapamamıştı.

Şimdi en korkunç kabusu gerçeğe dönüşmek üzere pusuda bekliyordu. Dimitri kanını tatmıştı ve susuzluğu her geçen dakika biraz daha artıyordu. Dimitri, Rose'un peşindeydi.

Ölümüne bir kovalamaca! Nefes kesen bir karşılaşma!



Ama yazın gelişiyle yeşeren çimlerde yürürken, adımlarımın aksamasına neden insanlar değil, Dimitri'ydi. Daime Dimitri. Sevdiğim adam, Dimitri. Kurtarmak istediğim Strigoi, Dimitri. Çok büyük olasılıkla öldürmek zorunda kalacağım canavar, Dimitri.  
Yine bir Mead romanı, yine heyecan, yine aşk, yine mükemmel bir son. Son kitabı almadığım için taşlara vuruyorum kendimi. 
Yazarın süper ikna gücü olan bir Moroi olduğunu düşünmeye başlıyorum, hatta ruh kullanıcısı, ikna gücünü son sayfalara yerleştirmiş. Çünkü kitaptan hoşlanmamaya başladığınızdan biraz sonra dünyanın en güzel kitabı oluveriyor gözünüzde. Yine de hafızam silinmemiş, yazara iletecek şeylerim var. 

Elmas mı istiyorsun? Sana elmas veririm.Hatta yağdırırım. Tanrım, sana elmaslardan bir elbise yaptırırım. Ama bu bile cimrilik olur.

Özledim. Kitabın ilk sayfasında ve şu an hissettiğim duygu bu. Kitaba başladığımda ne kadar özlem duyduğumu anlamıştım hemen. Adrian'ı, Dimitri'yi, Christian'ı, Strigoi savaşlarını, vampir ortamını, hatta Rose'u bile özlemişim. Kitabı bundan on yıl sonra bile hatırlarım diye düşünüyorum, benim kalbimde yer etti. 
Kitabın son sayfasında hemen bir özlem sardı bedenimi. "Son Fedakarlık, neredesin?" diye kıvrandım. Hala kıvranıyorum. 


"Dikkatli ol Rose. Ne olursa olsun, lütfen dikkatli ol. Seni kaybetmeye dayanamam."

Kitaba başladıktan sonra duygular birbirini kovaladı adeta. Sevdim, üzüldüm, sinirlendim, heyecanlandım...
Nereden başlasam bilemiyorum ama ilk önce şu sinirimden kurtulayım; Rose seni sevmedim bu sefer. Olmadı.
"Seni tasvir etmek için birçok sıfatı kullanabilirim, seksi kelimesi listenin tepesinde yer alır. Ama mantıklı asla."
 Çünkü çok döneksin, gölge öpücüğü zırt vırt ama bu kadar sinir niye? On sekiz yaşındayım gardiyan oldum diyorsun, hala bir ergen tavırları, hala çocuksu tavırlar. Bir de kendini mantıklı görmüyor mu, sinir oldum. Hem Dimitri'yi sevip hem Adrian'la beraber olmak nedir? Kalp kırmak istemiyorum diyorsun, iki sayfa sonra zaten Dimitri benim prensim oluyor. Bir de kendine fazla güven iyi değil, sevmiyorum bu tavırları. Son yüz sayfada sürekli, "Dimitri beni seviyor, benden vazgeçemez, en sevdiği benim." tavırları takındı ya, ne lanetler okudum. Heyecanla beklediğim "Love fades. Mine has." kısmı gelince kötü oldum bir ama sana üzülmedim. Sürekli zorlayıcı tavırları, kafasını koparmayı daha çok istememi sağladı. Tabii sonra yine yapacağını yaptı, kızdan nefret edemedim. Edemem. Yani kitaba olan duygularımı yine fazla etkileyemedi. 

"Cennetin adaletini dağıtan bir intikam meleği gibisin."
"Ne komik," dedim ve kazığımı sıkı sıkı tuttum."Zaten bu amaçla buradayım."
"Melekler de düşer Rose."

Dimitri... tuhaf bir şekilde son sayfalarda heyecanlandıramadı beni. "Always Dimitri"  derken bir baktım Adrian gelsin diye bekliyorum. Başlarda Dimitriciyken Rose'u koruduğu kısımda içim boş kaldı, ben de şaşırdım. Bunun nedeni Lissa olabilir. Sevmiyorum onu da. Bir ara aralarında aşk mı olacak dedim, neyse ki olmadı. Pencereden atardım kitabı herhalde.


Bir an için Dimitri'nin yüzünde umut kıpırtısı gördüğümü sandım, suçluluk ve acıyla karışmıştı ama oradaydı. Sonra yanıldığımı anladım. Bir şansınız varsa umutlanırdınız. Dimitri'de gördüğüm özlemdi. 

Kitabın sonunu çok sevdiğimi bir daha söyleyeyim. Diğer kitap için heyecanlandıran, süper bir son olmuş. Zaten kitap boyunca olay örgüsüne hayrandım, yaşananlar çok etkiliyor beni. Yazarın olayları birbirine bağlama şeklini seviyorum. Akıcılık yaratmakta zaten üstüne yok. Bir de duyguları iyi yazıyor, daha ne olsun?

"Rüyalar, rüyalar. Onların içinde yürüyorum, onların içinde yaşıyorum. Kendimi onlarla avutuyorum. Artık gerçekleri göremediğime şaşırmamak gerek." 



Serinin kitaplarını alıp sarılasım geliyor. Bir de Adrian'a. Çalkantılı ruhu, duygularını ifade ediş tarzı, Rose için feda ettikleri, sevgisi, olaylarla yüzleşmesi...
Gözlerimi dolduruyor. Seviyorum seni oğlan. Rose gibi birini sevmen de senin şanssızlığın. Üzüldüğü yerlerde o kadar çok sarılmayı istedim ki bir ara kollarım öne gitti. Dedim bırak şu Rose'u, sen daha iyilerine layıksın.



"Bazen, sana en büyük tehlikenin başkasından değil de kendinden geleceğini düşünüyorum. Sigara gibi kokuyorsun, biliyorsun..."
"Hey, hiçbir zaman mükemmel olduğumu söylemedim. Ve yanılıyorsun, hayatımdaki en büyük tehlike sensin."
Kitap hakkında uzun uzun konuşmaya da pek gerek yok aslında. En sevdiğim seriler arasında yer alıyor kesinlikle Vampir Akademisi. Son kitapta geldi. Kendim Kanbağı'yla avutuyorum.

"Ben senden vazgeçtim," dedi yumuşak bir sesle. "Aşk tükenir. Benimki tükendi."

Puan: (5 üzerinden)




No comments:

Post a Comment