Sunday, March 19, 2017

Anayurt Oteli - Yusuf Atılgan


anayurt oteli ile ilgili görsel sonucu


Kitaba ait bir değerlendirme yazısı okuduysanız ya da yorum yapan birini duyduysanız "Ne ölüyüm ne sağım," cümlesini de illa fark etmişsinizdir. Kitabın ilk yarısında, romandan çıkartılanın yalnız bu cümle olmasına üzülmüştüm; ancak kitap bittikten sonra "Ne ölü ne sağ" tanımından başka bir şey söylenmesi için inanın çok derin bir nefes alınması gerekiyor.

Öncelikle şunu söylemeliyim, kitap neyi anlatırsa anlatsın Yusuf Atılgan'ın diline hayran olmamam imkansızdı. Yazar olarak gözümde çok büyük bir yere ilişti Atılgan. Kullandığı anlatım tekniği, başlarda yorucu olsa da, oldukça etkileyiciydi. Ayıca anlattığı konuyla da bütünleşmiş bir kalemi vardı.

Anayurt Oteli, Zebercet'in öyküsü. İşlettiği otele bir kadının gelmesiyle Zebercet'in obesefif olarak adlandırabileceğimiz davranışları değişime uğruyor. Zebercet'in iç dünyasına girmeye başlıyorsunuz yavaş yavaş. Sonrasında ise ne olacağı hiç bilinmiyor.

“Ne çok yalan söyleniyordu yeryüzünde; sözle, yazıyla, resimle ya da susarak.” 

Kitap, herhangi bir şey okuyayım kafasıyla yaklaşıldığında biraz havada kalabilir. En azından ben kitabın üçte birlik kısmından sonra hikayenin içine girmekte zorlandım. Anlatılan olay örgüsü "Zebercet böyle hissetti, şu ve bu etkenler yüzünden şöyle yaptı" tarzı bir örgüden biraz uzak. Kitaba kendinizi vererek okumanız için:
-Her şeyi kaldırabilecek
-Okuduğunu anlayabilecek
-Anlatılanları hem teknik hem anlam bakımından kavrayabilecek bir havada olmanız gerekiyor bana kalırsa. En azından ben, bu tarz bir ruh halinde olmadığım zamanlar kitabın içine gitemedim.

Anayurt Oteli'nin biraz şaşırtan ve beni kendine bağlayan yanı, psikolojik bir bozukluğu Türk edebiyatında sıkça görnediğimiz bir tarzda aktarması oldu. Belli kısımlarda Zebercet'in ruh halini, onu bu hale getiren etkenleri ve ne sonuçlar doğurabileceğini düşündüm. Kitabı derinleştiren kısım da buydu sanırım.

“Dayanılacak gibi değildi bu özgürlük.” 

Bazı açılardan (biraz akıcılık, biraz da açıklık) beklediğim başarıya ulaşmamış olsa da biraz kitap okuma geçmişi olan, psikolojik romanları seven insanlara tavsiyemdir. Türk edebiyatının gözden kaçmaması gereken bir eseri. Bundan sonra Aylak Adam elime geçtiğinde onu da heyecanla okuyacağıma eminim.