Sunday, October 27, 2013

Aksiyon, Korku ve Dram






Man of Steel

Koyu bir Batman hayranı olduğumu herkes bilir. Yani efsanevi "Batman mi Superman mi?" tartışmasında beş cümleyle Batman'in daha iyi olduğunu açıklayabilecek bir gücüm var. Ama bu film sayesinde Superman'e laf atmaktan vazgeçtim yani diyeyim. Adamlar yapmış.

Başlarda filmden o kadar etkilenmesem de sonra sonra sevdim. Ayrıca ilk defa bir filmde Russell Crowe'dan hoşlanmadım. Oyunculuğu bu sefer gözüme o kadar iyi gelmedi ne bileyim.

Aksiyonun bol olduğu, heyecanın kesilmediği, güzel görüntülere sahip bir süper kahraman filmi. "Bir aksiyon filmi izleyeceğim" diyerek başlamalısınız ilk önce olaya. Yoksa öyle her filmde Inception'daki gibi mindfuck ögeleri bulmayı umarsanız süper kahraman filmi izleyemezsiniz. Yoksa ben de biliyorum başka gezegenden gelenlerin İngilizce'yi anlamasının imkansız olduğunu.

Bu tarz filmler hep güzeldir bana göre. İyi bir yönetmen olunca bambaşka oluyor tabii. Yere göğe sığdıramayacağım, "hadi oğlum şu filmi bi daha izleyelim" diyeceğim bir film olmadı. Ama kötü bir film olmadığı da ortada.

Bir de Henry Cavill'i  bu filmde bir ayrı sevdiğimi söylemeliyim. Gelecek filmde (Batman vs Superman) bu adamın karşısına Ben Affleck gibi birini çıkaracaklarını hala aklım almıyor. Çare Christian Bale. Bak yine kötü oldum.





The Conjuring

Hayatımda hiç bu kadar zor film izlememiştim. Bir daha korku filmlerine sinemada gitmek yok. Yazıyorum bunu bir kenara.

Hayır yanlış anlamayın korktuğumdan falan değil, aksine izlerken gülme krizine girdiğimden. Film çok güzeldi, gerek oyunculuklar gerek görüntüler çok başarılıydı. Kaliteli korku filmi, özellikle de exorcism filmi zor buluyoruz. Alıp bağrımıza falan basalım bari bunu.

Korkunç muydu? Evet. O kadar korkunç muydu? Hayır. Yerinde olmuştu bence efektler. Bir iki yerde yerimden hopladım, bir ara gözlerimi kapama isteği geldi. Ama diğer izleyenlerin tepkilerinden sanırsınız ki dünyanın en korkunç olayına şahit oluyorlar. Kapı gıcırdıyor çığlık, ışıklar gidiyor çığlık. Arkadaşlarım da bana diyorlar ki "Kızım sen nasıl korkmuyorsun?" omuz silkip diyorum bünye alışkın.

Filmin gerçek olup olmadığıyla da ilgili birkaç şey söyleyeyim. Paranormal olaylara karşı ilgiliyimdir. Hiçbir zaman inanıyorum ya da inanmıyorum demem. Güvendiğim tek şey bilimsel gerçeklerdir. Ama ilgiliyimdir yani. Arkadaşlar bu bir biyografi filmi olabilir, ama bir belgesel değil. İnternette bu filmdekilerle ilgili kanıtlar bulmanız gerçekliğini kanıtlamıyor. Daha önce birçok filmde de yaşandı aynısı. Kanıt niteliğini taşıyan bir sürü site, fotoğraf olmasına rağmen hepsinin yalan olduğu ortaya çıktı sonradan. Eğlenmek için izleyin bunları, bilgi toplamak için değil.




Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın

Genelde izlediğim bütün kitap uyarlamalarından sonra hayal kırıklığına uğrarım. Film güzelse bile hayıflanırım kitaptaki şeyler eksikti diye. Bu filmde de eksik miydi? Eksikti.

Beyaz kıyafetler. "Black" ve" kırmızı". Anna. Hiroshima. Mr. Black. Ron. İcatlar...  başta yoklukları etkiler diye düşündüm. Etkilemedi. İnsanlar biraz uğraşınca oluyormuş demek ki. Filmden beklentim vardı haliyle, ama kitaptan farklı olacağını bilerek izledim. Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın gibi olağanüstü bir kitabın iki saat içine, yazarın o üslubu gibi derin bir şekilde sığdırmak zaten imkansızdı. Ama yönetmen ve senarist ellerinden gelenin en iyisini yapmış, belli. Mükemmel bir film olmuş.

Oyunculuklar en üst düzey, çekimler bir harikaydı. Filme koyamadıkları her ögeyi yönetmen bir şekilde tamamlamaya çalışmış. Normalde eleştirecek birçok şey bulurum, hele de izlediğim filmin bir kitabı varsa. Burada burun kıvırdığım tek şey Oskar'ın annesi oldu. Kitapta nasıl bir insan olduğu sizin vicdanınıza bırakılıyorken filmde tek yönlü gösterilmiş. Kitaplar ve filmler arasındaki en büyük fark da bu sanırım. Hayal gücü.

"Bu da kitabı kadar can yakıcı mıydı?" derseniz evet derim. Oskar'ın o masum suratını göz yaşları içinde görmek hele... cümleleriyle beni yerden yere vurdu kitaptaki gibi. Zaten Thomas Horn'u himayem altına alasım var, bir de böyle bir hikayede olunca daha da bir hüzünlü oldu. Bir yerden sonra göz yaşlarım tükendi.

Sonuç olarak, üşenmeyip filmi izlemeden önce kitabı okuduğum için şükrediyorum. Sizde mutlaka kitabını alıp okuyun, ardından da filmini izlemeyi sakın unutmayın. İkisi de birer başyapıt.





No comments:

Post a Comment