
Man of Steel
Koyu bir Batman hayranı olduğumu herkes bilir. Yani efsanevi "Batman mi Superman mi?" tartışmasında beş cümleyle Batman'in daha iyi olduğunu açıklayabilecek bir gücüm var. Ama bu film sayesinde Superman'e laf atmaktan vazgeçtim yani diyeyim. Adamlar yapmış.
Başlarda filmden o kadar etkilenmesem de sonra sonra sevdim. Ayrıca ilk defa bir filmde Russell Crowe'dan hoşlanmadım. Oyunculuğu bu sefer gözüme o kadar iyi gelmedi ne bileyim.

Bu tarz filmler hep güzeldir bana göre. İyi bir yönetmen olunca bambaşka oluyor tabii. Yere göğe sığdıramayacağım, "hadi oğlum şu filmi bi daha izleyelim" diyeceğim bir film olmadı. Ama kötü bir film olmadığı da ortada.
Bir de Henry Cavill'i bu filmde bir ayrı sevdiğimi söylemeliyim. Gelecek filmde (Batman vs Superman) bu adamın karşısına Ben Affleck gibi birini çıkaracaklarını hala aklım almıyor. Çare Christian Bale. Bak yine kötü oldum.

The Conjuring
Hayatımda hiç bu kadar zor film izlememiştim. Bir daha korku filmlerine sinemada gitmek yok. Yazıyorum bunu bir kenara.
Hayır yanlış anlamayın korktuğumdan falan değil, aksine izlerken gülme krizine girdiğimden. Film çok güzeldi, gerek oyunculuklar gerek görüntüler çok başarılıydı. Kaliteli korku filmi, özellikle de exorcism filmi zor buluyoruz. Alıp bağrımıza falan basalım bari bunu.
Korkunç muydu? Evet. O kadar korkunç muydu? Hayır. Yerinde olmuştu bence efektler. Bir iki yerde yerimden hopladım, bir ara gözlerimi kapama isteği geldi. Ama diğer izleyenlerin tepkilerinden sanırsınız ki dünyanın en korkunç olayına şahit oluyorlar. Kapı gıcırdıyor çığlık, ışıklar gidiyor çığlık. Arkadaşlarım da bana diyorlar ki "Kızım sen nasıl korkmuyorsun?" omuz silkip diyorum bünye alışkın.


Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın
Genelde izlediğim bütün kitap uyarlamalarından sonra hayal kırıklığına uğrarım. Film güzelse bile hayıflanırım kitaptaki şeyler eksikti diye. Bu filmde de eksik miydi? Eksikti.
Beyaz kıyafetler. "Black" ve" kırmızı". Anna. Hiroshima. Mr. Black. Ron. İcatlar... başta yoklukları etkiler diye düşündüm. Etkilemedi. İnsanlar biraz uğraşınca oluyormuş demek ki. Filmden beklentim vardı haliyle, ama kitaptan farklı olacağını bilerek izledim. Aşırı Gürültülü ve İnanılmaz Yakın gibi olağanüstü bir kitabın iki saat içine, yazarın o üslubu gibi derin bir şekilde sığdırmak zaten imkansızdı. Ama yönetmen ve senarist ellerinden gelenin en iyisini yapmış, belli. Mükemmel bir film olmuş.

"Bu da kitabı kadar can yakıcı mıydı?" derseniz evet derim. Oskar'ın o masum suratını göz yaşları içinde görmek hele... cümleleriyle beni yerden yere vurdu kitaptaki gibi. Zaten Thomas Horn'u himayem altına alasım var, bir de böyle bir hikayede olunca daha da bir hüzünlü oldu. Bir yerden sonra göz yaşlarım tükendi.
Sonuç olarak, üşenmeyip filmi izlemeden önce kitabı okuduğum için şükrediyorum. Sizde mutlaka kitabını alıp okuyun, ardından da filmini izlemeyi sakın unutmayın. İkisi de birer başyapıt.
No comments:
Post a Comment