Okuduğum kitapların yaratıcıları olan, benim için bir tanrı konumunda bulunan yazarlarla iletişime geçmek benim için çok ayrı bir mutluluk oldu her zaman. Hele de beğendiğim kitapların yazarlarıyla bir şeyler paylaşmak kesinlikle bambaşka.
Bu sefer kısa bir süre önce yorumladığım, aynı zamanda çekilişini de yaptığım Fi'nin yazarı ile kesişti yollarımız. Ortaya da böyle güzel bir söyleşi çıktı...
1- Kitabın konusuyla
başlayalım. Fi'nin temeli ortaya nasıl çıktı, sizi kitabı yazmaya iten şey
neydi?
Çaresizlik
ve ihtiyaç. Çaresizlikten doğdu Fi. İzlemek zorunda bırakıldığım adaletsizliği
engelleyebilmek için o kadar çaresizdim ki nerdeyse savaşa girecektim, ve
sonunda savaştığım o iğrenç şeye dönüşüp kesinlikle kaybedecektim, çünkü
savaşlar savaşılarak kazanılmıyor, malesef o kadar kolay değil. Ve ihtiyaçla
büyüdü Fi, çünkü yazdıkça bir terapi gibi onardım kendimi.
2- Kitapta hikayesine
tanık olduğumuz birçok karakter var. Hepsi sizin hayal gücünüzün ürünü müydü
yoksa karakterleri yaratırken tanıdığınız insanlardan etkilendiniz mi?
Karakterlerin
hiçbiri hayal gücümün ürünü değil, malesef J Çok yakından analiz
edebilme imkanı bulduğum kişilerin hikayeleri bunlar. Belki de magazin
köşelerinde gördüğünüz kişilerin…
3- Pek çok yazar bazı
karakterlere kendilerinden parçalar eklerler, Fi'de sizi yansıtan, sizin
özelliklerinizi taşıyan bir karakter var mı?
Var
ama bunu söyleyemem. Sonuçta işim gereği herkesin denge için geldiği biriyim
ben J
4- Sanırım benim
okumaktan en zevk aldığım bölümler Can Manay'ın ve Ada'nın bölümleriydi. Sizin
gözünüzde daha yüksekte olan, yazmaktan daha çok hoşlandığınız karakter
hangisiydi?
İhtiyaç
içinde yazdığım için her bölüm çok ayrı bir zevk verdi diycem ama böyle
ortalama cevaplar vermeyi sevmiyorum, tek bir şey söylemem gerekirse, tabii Çi’yi
katmıyorum, bu bölümleri sadece Fi
üzerinden konuşursak, Özge’yi yazmak beni çok rahatlattı çünkü sonradan Çi’de neler
yapacağını bildiğim için ve Pi’deki finalini, hedefe yaklaşmasını adım adım
izlemek bana iyi geldi. Ama gözümde yüksek gördüğüm hiçbir karakter yok, hepsi
farklılıklarıyla ayrı ayrı yüksekler.
5- Fi, ortalama bir
kitaba göre biraz uzun kalıyor. Kitabı yazmanız ne kadar zamanınızı aldı? Bir
yazı takviminiz var mıydı?
4
ay. Hızlı bir terapi oldu J Ama revizesi de 3 ay sürdü. Hergün Haluk’la
bir araya gelip bağıra bağıra okuduk Fi’yi. İnsan kendisi için yazınca zamanın
sınırlandırmasına izin vermiyor. Zaten yazacaksam hep böyle yazacağım, içimden
geldiği gibi, zamansız J
6- Dışarıda biraz
teşvik bekleyen bir sürü genç yazar var. Sizin onlar için tavsiyeleriniz neler?
Yazmış
olmak için yazmasınlar, dünyada olmasını istedikleri değişimin kendisi olsunlar.
Evren, hayat o kadar akıllı ki, siz harekete geçtiğinizde ve vazgeçmeyeceğinizi
gösterdiğinizde zaten size desteğini veriyor. İnsanlar birazcık başlayıp sonra
mücizeler bekliyorlar, halbuki yaptığınız şeye sadakatinizdir önemli olan. Sadakat
fark yaratır. Sadece yazarlar için değil, herkes için tek bir tavsiyem var,
koşullarınız ne olursa olsun, mutlaka, düzeltmek istediğiniz bir şey seçin ve
hayatınızın her gününde, küçücük bir zaman verebilseniz de, o şeyi düzeltmek
için emek verin. Asla vazgeçmeden. Bu gezegene tatil yapmaya gelmedik biz,
hakiki insan olabilmek için burdayız, iki ayağınızın üzerinde yüryor ve
konuşabiliyor olmanız sizi hakiki insan yapmıyor, hakiki insan öyle kolay kolay
olunmuyor, vazgeçmeden kimlik bilinciniz üzerine çok çalışmak gerekiyor.
7- Şimdi biraz kişisel
bir soru! Sizin hayatınızda Fi nasıl bir önem taşıyor? Kusursuzluğa önem veren
bir kişi misiniz?
Kusursuzluğa verilen
önem bireyin paralize olmasıdır. Kusursuzluk arayışına saygı duyarken, kusursuzluğa
verilen önemi bir hastalık gibi görürüm ben. Çünkü deneyimi engelleyebilen bir
şey kusursuzluk takıntısı. Aslında görünenin değil hissedilenin aslolduğunu ve insan
geliştikçe güzellik algısının nasıl zayıfladığını deneyimledim kendi hayatımda.
Bir gün Jill Bolte Taylor’ın Ted’deki konuşmasını bilgisayarımdan
izlerken şöyle düşündüğümü hatırlıyorum, “Ne muhteşem bir kadın!” kelimeler
ağzımdan da çıkmıştı ve yanımdakiler bilgisayarıma bakıp bu mu muhteşem
demişlerdi, çünkü Taylor’ın ne anlattığını duymamışlardı. Halbuki ben Taylor’ın
yaydığı etkiden o kadar etkilenmiştim ki varlığı muhteşemdi. Beyin analize
açıldıkça, kombinasyonları değerlendirdikçe görüntü o kadar da önemli olmuyor. İşte
o zaman Fi’yi düşüncede arıyorsun, görüntüde değil.
7- Son olarak,
okurlarınıza ne söylemek istersiniz? İleride sizden nasıl eserler beklemeliler?
Okur
kelimesini sevmiyorum ben, biliyorum bir kavramın adı bu, ama bence okur değil,
anlayan olmalı çünkü anlamıyorsam okusam ne olur. Fark ettiklerimi fark
edenlere çok teşekkür ederim. Anlaşılınca varoluyor insan. İnstagramdan
herbirini de resmen tanıyorum artık J Beni anladıkları için
minnettarım!
Fi,
Çi, Pi’den sonra Eden çıkacak. Fark ettiklerimizi paylaşırsak daha iyi bir
yaşam için şansımız var, bunun için tüm çabam, gerisi hikaye J
No comments:
Post a Comment