Tuesday, July 23, 2013

İnceleme: Gölge ve Kemik/Shadow and Bone




Kitap: Gölge ve Kemik (The Grisha #1)
Yazar: Leigh Bardugo
Yayıncı: Martı Yayınları
Sayfa Sayısı: 381
Goodreads Puanı: 4.13 (20,281 oy)



Onu yalnızca geçmişi… geleceği ise bir tek o kurtarabilir…

“Bekle!” diye sesimi yükselttim ama o çoktan arkasını dönmüştü. Kolunu tuttum, bizi izleyenlerden gelen şaşkınlık dolu seslere aldırış etmedim. “Bir yanlışlık olmalı. Ben… düşündüğünüz gibi…” Yavaşça bana dönüp kolunu tutan elime ters ters bakınca sustum. Elimi çektim ama öyle hemen geri adım atmayacaktım. “Ben düşündüğünüz kişi değilim,” diye fısıldadım çaresizce.
Karanlıklar Efendisi biraz daha yakınıma geldi, sadece benim duyabileceğim bir sesle, “Kim olduğunu bildiğini hiç sanmıyorum!” dedi.


“Zengin fantastik öğelerle oluşturulmuş bir dünya, büyüleyici kurgu ve sizi kendine bağlayan duygusal bir kanca gibi… Sayfaları çevirirken kendinizden geçecek, final sahnesinde tüm tahminleriniz yanlış çıkacak ve doruk noktasında alnınızdan vurulmuşa döneceksiniz!”
Horn Book Magazine




Arkadaşı Malyen ile birlikte bir yetimhanede büyümüş, büyüyüp bir Haritacı olmuş olan Alina'nın kendini bulma ve geleceği kurtarma öyküsünü görüyoruz kitapta. Değişik fantastik ögeler, farklı bir dünyaydı karşıma çıkan.

Büyük umutlarla başladığım bir kitap idi Gölge ve Kemik. Beklediğimi bulamadım açıkçası. Kitabın konusunu sevdim. Yaratılan dünya etkileyiciydi, değişik fikirlerin olması güzeldi gerçekten. Farklı bir evren buldum Gölge ve Kemik'te. Yazarın anlatımı da oldukça akıcıydı. Ve bütün bu saydıklarım kitabı sevmem için bir neden. Ancak Gölge ve Kemik'te, sevdiğim yerler kadar bana batan yerler de vardı.

"Çok da ortak noktanız yok gibi."
Omuz silktim. "Çocukken ortak bir şeyler bulmak daha kolay oluyor." Tıpkı yalnızlık gibi, unutmamız beklenen anne babalarımız gibi, çayırda kovalamaca oynamak için yapmamız gereken işlerden kaçmanın verdiği zevk gibi.

Baş karakter olan Alina'yı hiç sevmedim. Bana kalırsa gerçeklikten uzak bir karakterdi. Kitap boyunca anlatım onun dilinden olmasına rağmen duygularını anlayamadım, zaten bir dediği bir dediğini tutmuyordu, yaptıkları düşündükleri uymuyordu. Sürekli gücünü inkar edip duruyor, altından kalkamayacağını düşünüyordu, ardından bir an sonra gücü için doğduğu, ışığı ondan kimsenin alamayacağını söylüyordu. Belki de bu kısım, kızın diğer özelliklerinden hiç mi hiç etkilenmediğim için bana battı.

Alina'nın, Malyen'e olan aşkı başka bir anlaşılmaz noktaydı. "Malyen'e aşığım, onu çok özlüyorum ama Karanlıklar Efendisi de taş gibiymiş haa" havasını sezdim cidden. Malyen'in yanında onu seviyor, Karanlıklar Efendisi'nin yanında onu seviyordu.

"Sadece ikimiz olacağız," dedi Malyen.
"Gerçekten mi?"
"Her zaman önemli olan sadece ikimizdik, Alina."

Başka bir anlamadığım nokta, kızın her duyduğuna şıp diye atlaması idi. Örneğin kitabın akış yönünü değiştiren Baghra'nın sözlerini iki dakika düşünüp sorgulamadı bile. Ya Baghra Karanlıklar Diyarı'nın büyümesini isteyen, bunun için Karanlıklar Efendisi'ne engel olmak isteyen biri olsaydı? Bence gayet olağandı ve evet, böyle küçük noktalara çok takılıyorum. Ama bir kitapta onu düzeltecek olan ben olmamalıyım. Yazar her şeyi kusursuz yazdıysa o kitap başka bir dünya yaratmıştır.

Kitaptaki yaratıkların, Grisha'ların, dünyanın farklı ve iyi kurgulanmış olduğunu söylemiştim. Güçler, sınıf ayrımı yaratıcıydı ancak yazar her şeyi kendisine saklamayı uygun görmüş olacak; çünkü kitapta geçen dünyayla ilgili en ufak bir bilgi alamıyorsunuz. Grisha'ların güçleri tam olarak ne, neler yapabiliyorlar, sözü geçen savaş ne, Karanlıklar Diyarı tam olarak ne işe yarıyor, normal insanlar her şeyden haberdar mı, onlar bu sınıf ayrımının neresinde hiçbir şey yok. Ne okuduğumu anlamadım. Akıcıydı, güzeldi falan da biraz daha okuyucuyu içine alabilseydi keşke.

"Hayatım boyunca her şeyi yoluna koymanın bir yolunu aradım. Sen uzun zamandır karşıma çıkan ilk umut kıvılcımısın."

Kitaba başladım ve ilk düşüncelerim kitapta mantık hatasının olduğuydu. Ve bu, bir kitapla ilgili ilk izlenim olarak o kadar da iyi bir şey değil.
Alina'nın, Malyen'in ve Grisha'ların bulunduğu kalabalık bir grup, bir gemiyle Karanlıklar Diyarı'ndan geçiyor. Ki bu büyük bir sorun çünkü orada bulunan, Volcra denen yaratıklar uçup oradaki herkesi pençeleriyle parçalamayı planlıyor. Kitaba başlarken "TANRIM NE KADAR DA HEYECANLI" diye başlayıp ısınıyorsunuz. Ancak benim aklıma bir soru gelmeden edemedi: Madem o kadar insan oradan geçiyor, neden Volcra'ları engelleyecek bir kafes ya da benzeri bir şey inşa edilmemiş? Orada bulunan her kişinin yem konumunda bulunması saçmaydı.

"Haritacı olmak kötü bir şey değil."
"Elbette değil Timsah olmak da kötü bir şey değil. Tabii kartal olarak doğmadıysan."

Gölge ve Kemik, boş zamanları değerlendirmek için gerçekten güzel. Farklı ögelere tanık oluyor, yeni bir dünyayla tanışıyorsunuz. (Ya da en azından tanışmaya çalışıyorsunuz)
Ne var ki kitabın arkasında yazanın aksine, Tolkien ya da Martin hayranlarına özellikle tavsiye etmiyorum. Yüzüklerin Efendisi gibi bir efsane değildi bu kitap. Yanından bile geçeceğini düşünmüyorum ama akıcı mıydı? Evet. Okunabilir miydi? Evet. Öyle kötü değildi, ortalamaydı. Sevdim. Ama sadece sevdim, bir iz bırakmadı.

Puan: (5 üzerinden)



1 comment:

  1. bende aynı duyguları yaşadım okuduktan sonra ikinci kitabı okumayı düşünmüyorum:(

    ReplyDelete