Sunday, July 21, 2013

İnceleme: Aynı Yıldızın Altında/The Fault In Our Stars




Kitap: Aynı Yıldızın Altında

Yazar: John Green
Yayıncı: Pegasus Yayınları
Sayfa Sayısı: 317
Goodreads Puanı: 4.52 (281,588 oy)


Hayatın Anlamını Bulmanın, Âşık Olmanın Ya Da Alınan Her Nefesin Farkına Varmanın Öyküsü... 

On üç yaşında, IV. derecede tiroid kanseri konan Hazel, on dört yaşında tıbbi bir mucize ile ciğerlerindeki tümör küçülmüştür… şimdilik.

Mucizeden iki yıl sonra, onaltı yaşındaki Hazel, uzun süre yaşayabilecek olsa da (bu her ne demekse), oksijen tankına bağlı olarak ve tümörlerin sürekli ilaçla baskı altına alındığı bir hayata devam etmektedir.

Ve Augustus Waters sahneye girer. Eşleşme kanserli çocuklara destek grubunda yapılmıştır, Augustus yakışıklıdır, hastalığı remisyon evresindedir ve Hazel’ı şaşırtan bir şekilde onunla ilgilenmektedir. Augustus ile birlikte olmak, beklenmedik ve uzun süredir ihtiyaç duyulan bir yolculuktur; Hazel’ı hastalığı ve sağlığı, yaşamı ve ölümü yeniden gözden geçirmeye zorlar ve onu ve herkesin arkasında bıraktığı mirası tanımlar.

Ödüller;

TIME dergisi, 2012’nin En İyi Romanı
Goodreads, 2012’nin En İyi Genç Yetişkin Kitap Ödülü
New York Times’ın En Çok Satanlar Listesinde #1
Wall Street Journal’ın En Çok Satanlar Listesinde #1
Amazon’un En Çok Satanlar Listesinde #1
Indiebound’un En Çok Satanlar Listesinde #1





"Destek Grubu'na, sadece on sekiz aylık lisansüstü eğitimi olan hemşirelerin, beni egzotik isimli kimyasallarla zehirlemesine izin verme sebebimle aynı sebepten gittim: Annem ile babamı mutlu etmek istiyordum. Bu dünyada on altı yaşındayken kanserin ortasına gelmekten boktan olan tek şey, kanserin ortasına gelen bir çocuğa sahip olmaktı." 

   Bu kitap, daha okumadan sevmiş olduğum bir kitaptı. Öyle ki, kitabı okumaya can atarken onun güzelliğine erişemeyeceğimi düşünerek daha sonra okurum diyordum. Delilik.
   
   Dün başladım okumaya. Bir yandan da korkuyordum, bu kadar umudum var bu kitaba karşı ya iyi çıkmazsa diye. Kitap beklediğim gibi değildi, evet, bundan çok daha fazlasıydı. Ve sizi temin edebilirim ki, açık ara, Genç-Yetişkin türü arasındaki en iyi kitaplardan biriydi.


"Peki," dedi sonsuzluk kadar uzun gelen bir süre sonra.
"Belki peki bizim sonsuza dek'imiz olur."

"Peki," dedim.


   Kitap bildiğiniz gibi, Hazel Grace adlı kanser hastası, on altı yaşındaki bir kızın yaşam mücadelesini anlatıyor. Destek Grubunda tanıştığı Augustus Waters ise bir macerayı başlatıyor.

  Öncelikle, Augustus beklediğimden çok daha farklı bir karakter idi. Ben daha çok sigara içen, deri ceketi eksik olmayan bir tip bekliyordum. Karşıma çıkan, hayallerimden daha güzeldi. Karakterlerin içtenliği inanılmazdı. John Green'in çocuklarında kötü çocuk/iyi çocuk ayrımı yoktu. Hepsi küfür ediyor, içki içiyordu. Aynı zamanda eğlencelilerdi, zekilerdi ve dışlanmışlardı. Normal gençlerdi. Abartı yoktu, hatta fazlasıyla samimiydi. Bazı yazarlara gidip "Nasıl karakterler yaratılıyormuş gör!" diye önüne fırlatacağınız tarzda kişilerdi anlayacağınız.

"'Annemin cam gözü içeri döndü,'" diye başladı Augustus. O okurken uykuya dalar gibi aşık oldum. Önce yavaş yavaş, sonra bir anda.

   Karakterlerin samimi oluşu kadar, Green'in yazısı da samimi idi. "Aşık Olunacak Yazarlar" listesine eklenmeyi sonuna kadar hak ediyor kendisi.

  Kitabın başlarında kahkaha attım, sürekli olarak sırıttım ve bol bol gözlerim doldu, hıçkırdım. Ama ağlamadım. En azından bir süre. Başta, belki herkes çok ağlayacaksın dediği için alıştırdım kendimi ağlamıyorum, diye düşündüm. Ancak ardından bir cümle yetti içimdekileri koparmaya. Kitabın sonuna kadar göz yaşlarım dinmedi. Özellikle son sayfası çok etkileyiciydi. Şu an bile gözlerim dolu. Ne kitabı unutacağımı, ne de etkisinden kurtulabileceğimi düşünüyorum. Bir süre sonra tekrar tekrar okuyacağıma eminim.

"İnsanların bunu rahatsız edici bulmasına inanmak zor," dedi Augustus bir süre sonra.
"Gerçi insanlar bir süre sonra güzelliğe alışıyor."
"Ben henüz sana alışamadım."  

   Kitabı okurken en korktuğum şeylerden biri, kitabın sonunun eksik bitmesiydi. Aynı Görkemli Izdırap'taki gibi. Ve sizi temin ederim, eğer kitap öyle bitseydi daha az ağlardım. Kitaba dönüp bakıyorum, eksik bir şeyler var mı diye. Aklıma birkaç şey geliyor ancak bu kitaba ek olarak yapılacak her dokunuş mükemmeliyetini bozacakmış gibi. Kitabı bitirdiğiniz an, gözünüzde hiçbir noksanı kalmıyor. Alıntılarını bir köşeye yazacağınız, sıkı sıkı sarılacağınız bir kitap bu.

  Ağlamaktan çok bahsettim ama bu kitap öyle çok da ağlamaklı değil (yani öyle çok çok değildi.). İçindeki samimi şakalar, olaylara verilen tepkiler sizi güldürüyor, aynı zamanda da şaşırtıyor. Kitapta öyle düşünceler yer alıyor ki, bu kaç yazarın aklına gelirdi acaba diye düşünmeden edemiyorsunuz.

"Hiç adil değil," dedim. "Hiç ama hiç adil değil."
"Dünya," dedi, "bir dilek gerçekleştirme fabrikası değil."
  Sonuç olarak, bu kitap güzel. Beklenin dışında. Eğlenceli. Trajik. İçinde seveceğiniz karakterler var. Aşık olacağınız karakterler var. Hayatı anlayacağınız satırlar var. İçinde yaşam var, çoğu kitabın aksine.

   İki erkek arasında sıkışıp kalmış, burnu havada, ergenlik krizlerinden çıkamayanların hikayelerini çok okuduk. Bir mola verip, böyle bir roman okumanın sırası geldi gibi.

Puan: (5 üzerinden)



No comments:

Post a Comment