Haftalardır sınavlardan kafamı kaldıramıyorum. Uykusuzluk, halsizlik aldı başını götürdü. Ne adam gibi kitap okuyabildim ne film izleyebildim. Anca her iki günde bir, bir bölüm dizi, bir bölüm anime izleyebildim. Neyse ki bir hafta kadar rahatım, bunun şerefine tamamen piyangodan bir alışveriş yaptım, üstüne de yeni bir kitapa başladım. Eh, daha ne olsun.
Üç Yeni Kitap
Yiyecek alışverişi diye girdiğim marketten üç kitapla beraber döndüm bu sefer de. Evde okunmayan kitaplar diz boyu, ben hala daha ne kadar kitap alabilirim diye bakıyorum. Bendeki de ayrı bir tuhaflık.
Marketten kitap almak da hiç adetim değildir, internetten ya da müdavimi olduğum kitapçılardan almak hem daha keyifli, hem de daha hesaplı. Ama asla bir markete girdim mi kitapların olduğu bölüme bakmadan çıkmam. Alışveriş arabasını alır almaz gittiğim yer dergi/kitap reyonu olmuştur her zaman. Yine aynı şekilde, koştum kitapların bulunduğu raflara. Bir indirim bölümü vardı, bakmadan geçmeyeyim dedim. Elimi rastgele bir kitaba atmamla Jonathan Rhys Meyers'la göz göze gelmem bir oldu,
fena tatlı bir tesadüf. Normalde pek bu tarz tarihi kitap okuduğum görülmemiştir, ama eski İngiliz Kraliyetinin de ilgi çekici olduğu gerçeği su götürmez. Kitabın arkasını bile okumadım, ama bayıla bayıla izlediğim The Tudors dizisinin uyarlaması olduğunu biliyorum. En kısa zamanda okurum umarım, kitabı sevmesem bile Jonathan bebeğimin güzel yüzünün kitaplığımda durması yeter.
Kız ve Kurt, sürekli almak isteyip devamlı olarak ertelediğim bir romandı. Kim bilir kaç kez sepetime ekleyip çıkarttım. Kitaba bakarken yine vazgeçmek üzereydim, ancak kitap bir an çok ilgi çekici geldi ve fazla seveni olmamasına rağmen almış bulundum. Okuyup üstüne bir de filmini izlemekten pek zarar gelmez bence. Hayal kırıklığına uğratmaması dileği ile...
Romanlara göz gezdirirken kapağı Evrenin Ötesi'ne çok benzeyen bir kitap gördüm. İçimden de dedim ki, keşke Evrenin Ötesi'ni de bulabilsem şurada. Ve bir dakika sonra, bingo! Evrenin Ötesi. Her yerde tırım tırım arayıp da bulamadığım, internetten sipariş edeceğim zaman her sitede "Tükendi" yazan kitap... Aslında hardcover olarak yurtdışından İngilizce'sini sipariş etmekti gönlümden geçen ama onu da sürekli erteliyordum sebepsiz yere. Hazır bulmuşken kaçırmaya gerek yok dedim aldım. Hem de indirimli. Mis.
Hayvan Mezarlığı
Sonunda. Sonunda elime geçirebildim şu kitabı. Alalı öyle aylar yıllar olmadı ama hemen bitirip yorumlamak istiyordum Hayan Mezarlığını. Bir türlü başına oturup düzgünce okuyamıyordum, bugün dedim Deniz sen n'apıyorsun, adam gibi git oku şunu. Daha henüz seksen beşinci sayfasındayım, umuyorum ki bu bir hafta içinde bitiririm kitabı. Resmen yalama oldu elimde.
Ya ben daha önce niye Stephen King almadım soruyorum kendime. Göz kitabını okumuştum ilk, hatırlarsınız. Yazarın okuduğum ikinci kitabı oluyor bu. Stephen King herkesin gözünde mükemmeliği tescil edilmiş bir yazar, Göz gayet güzeldi ama King zekasını Hayvan Mezarlığı'nda daha iyi ortaya çıkarmış. Daha ilk sayfasından anlayabiliyorsunuz bunu.
Çeviri dışında, şu ana kadar kitapta beni sıkan bir şey olmadı. İlerde neler olacak, incelemede paylaşacağım sizinle.
The Carrie Diaries
Sıkıntıdan ölürken kitap okuyacak halim kalmamıştı, ben de yeni bir dizeye başlayayım dedim en azından fazla kafa yormam diye. Ne zamandır aklımın bir ucunda yatan Carrie Günlükleri'ne başladım ben de. Yoğun günlerimde kendimi Austin'le avuttum anlayacağınız.
Öyle inanılmaz bir dizi değil açıkçası, ama gayet eğlenceli. Sex and the City'nin öncesi olması diziye heyecan katan bir öge.
Dizide bazı karakterler çok klişe olmuş, bazıları ise gayet yaratıcı. Olaylar da öyle. Daha güzeli uğraşılsa yapılırmış yani. Yine de tipik gençlik dizi işte, üzerinde fazla düşünmeden izlemek gerekiyor.
Daha birinci sezonu bile bitiremedim. Ama artık dizi izlemeye bile üşenir bir pozisyona geldim, yine de bu hafta biter diye düşünüyorum.
Dizi tavsiye edilir mi? Bence birinci bölümünü izlemenizden hiç zarar gelmez. Benim anlattığımdan daha mi iyi, daha mı kötü siz karar verin.
Shingeki No Kiyojin
Herkesin öve öve bitiremediği animeye de başlamış oldum. Yeni yapım olmasına rağmen, büyük bir popülerliğe kavuştu Shingeki No Kiyojin, İngilizce ismiyle Attack On Titan.
Anime dedikleri kadar var, evet. Gerçekten konu ve olaylar çok güzel işlenmiş. Ben baya sevdim. Hem orijinal bir konu, hem alabildiğine aksiyonlu, heyecanlı. Bir anime aşığı olarak nasıl sevmem yani.
Ama nedense, animenin çizimleri çok güzel olmasına rağmen arka planın fazla gerçekçi, karakterlerin fazla "çizim" olması beni rahatsız etti. Neden bu kadar gözüme battı bilemiyorum, birçok kişiden "mükemmel" kelimesini duyduğumdan kusur mu aramaya başladım nedir, ilk bölümden beri çizimine karşı bir hoşnutsuzluk duygum animenin.
Sonuçta gayet keyifli, izlenmesi gereken bir anime. Daha hala bitiremedim, ona hayıflanıyorum. Bir de not geçeyim, animenin paylaştığım afişi şu an ismini hatırlayamadığım, film afişlerini hazırlayan biri tarafından yapılmış. Çok da başarılı olmuş. Bir ara da animenin beyaz perdeye aktarılacağı dedikoduları vardı ancak hala gündemde mi bilemiyorum.
Bugünlük bu kadar. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere, mutlu günler!