Tuesday, June 24, 2014

İnceleme: Başlat/Ready Player One




Kitap: Başlat - Ready Player One
Orijinal Adı: Ready Player One
Yazar: Ernest Cline
Yayıncı: DEX Kitap
Goodreads Puanı: 4.30 (109.094 oy)
Sayfa Sayısı: 506


Burası OASIS. Buradan çıkış yok.

Yıl 2045 ve dünya çok çirkin bir yer.
Uygarlıkları felce uğratan enerji krizi, tam anlamıyla felakete dönüşen iklim değişikliği, kıtlık, yoksulluk, bulaşıcı hastalıklar ve geriye kalan son kaynaklar için süren nükleer savaşlarla cehenneme dönen bir dünya... Ve bu dünyada yaşamak zorunda olan tüm talihsiz insanlar gibi, henüz on sekiz yaşındaki Wade Watts da uyanık olduğu zamanın neredeyse tamamını bir simulasyonun içerisinde geçiriyor.

İstediğiniz kişi olabileceğiniz, istediğiniz yerde yaşayabileceğiniz ve istediğiniz şeyleri yapabileceğiniz bir yer olan, insanlığın son vahası, sanal dünya OASIS’te.

Ve bir gün OASIS’in yaratıcısı James Halliday ölüyor. Arkasında bıraktığı milyonlarca dolarlık bir servetle. Ancak bir sorun var. Ortada bir varis yok.

James Halliday bütün mirasını tek bir kişiye bıraktı. Yarattığı devasa sanal dünya OASIS içinde sakladığı üç anahtarı bulacak olan kişiye.
İşte dünya çapındaki kıran kırana mücadele böyle başladı. Ve
anahtara giden ilk ipucunu Wade Watts buldu.
Hazır mısınız?


Thursday, June 19, 2014

İnceleme: Vampire Academy (Film)



Film: Vampir Akademisi
Orijinal Adı: Vampire Academy
Yönetmen: Mark Waters
Oyuncular: Zoey Deutch, Danila Kozlovsky, Lucy Fry
IMDb Puanı: 5.8
Yılı: 2014



Bildiğiniz üzere, Vampir Akademisi'nin kitaplarına hayran biriyim ve filmi canımı sıkacağından sinemada izlemeye tenezzül bile etmedim. Ortaya vasat bir yapıt çıkacağını biliyordum, en kötüsü değildi çünkü konunun orijinali ve kitap eğlenceli, heyecanlı; en iyisi de değildi çünkü daha oyuncu seçimleri başladığında filmin ergen yapıtı olarak ortaya sürüleceğini anlamıştım.

Tartışmak istediğim birçok şey var, ama öncelikle yönetmenin cesaretinden bahsetmek istiyorum. 2014 yapımı olup bu gibi özel efektlere sahip bir filmi beyaz perdeye sürmek yürek ister. O gözler, alev efektleri, dövüş sahneleri... filmin sonuna doğru bir gümüş kazık alıp kalbime saplayasım geldi gerçekten. Ya burada ne kadar ergen işi olursa olsun bir film ortaya koyuluyor. Hem de kitaptan esinlenilmiş, daha fragman çıkmadan herkes film için heyecanlanmış, sen gel önümüze Teen Wolf'tan beter efektler koy, olacak şey mi? Ya hiç olmazsa bi' The Vampire Diaries'e bakıp örnek alsaydınız arkadaş.

Efektleri geçiyorum, filmin yavanlığı daha da beter. Bir kitabı kısa bir zaman dilimine sığdırmak kolay iş değil tamam da filmi 100 dakika değil 120 dakika yap ama adam gibi yap. Her sahnede bir abartı, bir yapmacıklık... "fantastik film işte bu ondan öyle ehehehe" cümleleriyle baştan savmak çok saçma. Asıl konuyu kaçırıp salak saçma esprilere odaklanmak filmi eğlenceli hala getirmiyor, hayır. Dimitri'yle Rose ne zaman birbirlerinden hoşlandı o bile belli değil.

Casting'e ayrı bir sözüm var. Mia ve Lissa'yı oynayan kızları çok mu aramışlar acaba? Yani biraz daha arasalar belki daha kötüsünü bulabilirlerdi. Kitapta zaten Lissa'yı sevmiyordum, şimdi iyice nefret ettim. Ms. Karp, Kirova, Christian ve Mason tam olmuştu. Onları gerçekten beğendim. Rose'u canlandıran Zoey Deutch ise beklediğimden daha iyi iş çıkarmış. Gerçi oyunculuk yeteneği sadece komik olmaya çalışılan, esprili kısımlarda kendini gösterdi. Ciddi bir rolde kendini gösterebileceğini sanmıyorum ama Rose için uygundu. Danila Kozlovsky'ye gelirsek... Ah, Dimitri... Adamın oyunculuğu iyi, tipi güzel yani; karizmasını bozan tek şey saçlarıydı herhalde. Sanki her şey kitaba uygunmuş gibi bir de adama zorla saçlarını uzattırmışlar. Bak yine sinirlendim.

Yalnız fark ettim ki bayağı bir nefret kusmuşum, beğendiğim oyunculardan başka filmin güzel yan var mıydı? Eh. Yani öyle izlenilmez bir film değildi ama kitaplarını sömürdüğümden ve Vampir Akademisi, çok sevdiğim bir seri olduğundan bu kadar kötü yönlü eleştiriyi mazur görün. Çünkü haklıyım. Filmi çıkmamış olsa daha mutlu olurdum şahsen.

Bu arada bir not düşeyim, gözüme takılan bir şey oldu yazıyı yazarken. İkinci film için hazırlıklar başlamamış. Ve filmin ilk çıkarken ki adı Vampire Academy: Bloodsisters idi; ancak gördüğüm kadarıyla Bloodsisters kısmını kaldırmışlar. Film bir seri olacağından bu adı eklemişlerdi ama büyük ihtimalle ikinci bir film olmayacak. Hiç üzülmedim. Sadece Adrian'ı kimin oynayacağını merak ediyordum, fakat bu şekilde bir hayal kırıklığı daha önlenmiş oldu en azından.

Kitaplarının sonuna kadar arkasındayım, ancak filmi hiç hoşuma gitmedi. Okumak isteyenler varsa çekinmeden okusunlar, filmini izlemeseler de olur.

Yeni bir yazıda görüşmek üzere, mutlu günler!


Wednesday, June 18, 2014

İnceleme: Umutsuz/Hopeless


Kitap:
Umutsuz (Hopeless #1)
Orijinal Adı: Hopeless (Hopeless #1)
Yazar: Colleen Hoover
Yayıncı: Epsilon Yayıncılık
Goodreads Puanı: 4.46 (104.987 oy)
Sayfa Sayısı: 429

Lise son sınıf öğrencisi olan Sky çapkınlığı kendi şanıyla yarışan Dean Holderla tanışır. İlk karşılaştıkları andan itibaren Holder onu hem korkutur hem de cezbeder. Ona dair bir şeyler, Skyın derinlere gömmek için çok uğraştığı sıkıntılı geçmişine ait anılarını ateşler. Sky ondan uzak durmaya kararlı olsa da Holderın kararlı tutumu ve esrarengiz gülümsemesi savunmasını yerle bir edip aralarındaki bağın güçlenmesini sağlar. Ama gizemli Holderın sakladığı sırlar vardır, bu sırlar ortaya çıkar çıkmaz Sky sonsuza kadar değişir ve güven duygusu gerçekler karşısında yenilgiye uğrar.

Sky ve Holder ancak çıplak gerçeklerle cesurca yüzleşerek yaralarını iyileştirebilecek ve sınır tanımadan yaşayıp birbirlerini sevebileceklerdir.

Umutsuz nefesinizi kesecek, merakınızı uyandıracak size ilk aşkınızı hatırlatacak bir roman.


Ne Okuyorum ve Bir Alışveriş Krizi


Sonunda dizileri ve animeleri bir kenara bırakıp elime bir kitap aldım ve şanslı isim Colleen Hoover imzalı Umutsuz oldu. 

Kitabı, daha ülkemizde çıkmadan okumak istiyordum ancak Türkçe baskısını aldıktan sonra bile okumayı sürekli erteledim çünkü kitabın çok depresif, ajitsasyon yüklü olacağını sanıyordum. Sonlara doğru kitap yine bu yönde olabilir ancak okuduğum bölüme kadar gayet eğlenceli ve keyifli bir çizgi sergilemekte. Bir an önce bitirmek umuduyla...

Ufak Bir Alışveriş Krizi

Elimde otuzdan fazla okunmayı bekleyen kitap olmasına rağmen bir yaz alışverişi yapayım dedim, internet sitelerine göz atmakla kaldım. Alışveriş sepetinden devam butonuna basamadım, neden mi? İşte bu yüzden:

Yazıyı telefondan yazdığım için, evet, telefon kamerasıyla çektim ama konumuz bu değil. 943 lira mı? 943 lira! Bir de unutmamamız gereken 90 kuruşu da var.
Ve işin komik tarafı, alışveriş sepetinde sadece okumayı istediğim serilerin ilk kitapları ve seri olmayan kitaplar var. Kitaplığımdaki serilerin devam kitapları bile yok ve ben kriz geçirmek üzereyim.

Şimdi yapacağım şey ise alışveriş listesini yeniden gözden geçirmek ve makul bir fiyat elde edene kadar kitapları elemek. Çok. Zor. Bir. İş.  

Bakalım bir sonraki alışveriş yazısında hangi kitapları sipariş etmiş olacağım?

Tuesday, June 17, 2014

Bu Yaz Sıcağında Ne İzlemeli?

Tatil başlar başlamaz herkes bir yerlere eğlenmeye gitse de, illa evde klimanın altına çadır kuracak olanlar ya da kumsaldan dönüp keyifli bir şeyler izlemek isteyenler olacaktır. Ben de bu durumlara aşina olduğumdan, hoşunuza gidecek, yepyeni tavsiyelerle dolu bir liste hazırlayayım dedim.

Dizi


Friends

Bu efsane diziyi, aranızdan izlememiş olanlar var mıdır bilemiyorum ama ben kısa bir süre öncesine kadar Friends'i hiç seyretmemiştim. Orada burada o kadar çok bahsi geçiyordu ki bir göz atmazsam ayıp olacak diye düşünüp başlamıştım diziye ve tek kelimeyle ba-yıl-dım.

Dizinin konusundan bahsetmeye pek gerek yok aslında ama kısa bir bilgi vermek gerekirse, Friends, New York'ta yaşayan üç kadın ve üç erkeğin günlük yaşamlarında karşılaştığı olayları anlatıyor. Ayrıca dizi on sezon, 236 bölüm; ancak bu sizi şaşırtmasın çünkü izleyen insanlar ortalama üç (veya iki) günde bir sezon bitirebiliyor.

Sitcomların kralı olarak gösterilen bir diziydi hep Friends, bu yüzden de başlarken beklentim haliyle epey bir yüksekti. Buna rağmen ilk bölümden beni kendine bağladı ve çok kısa bir sürede ilk sezonu deviriverdim.

Eğlenceli, komik, sürükleyici, tatlı mı tatlı bir dizi Friends. Her şeyi tam tadında diyebilirim, highly recommended bölümünde yer alması gerekiyor.


The O.C.

Selam Medcezir severler, size dizinin aslını, bin kat daha güzelini getirdim. The O.C. ile ilgili bir yazı daha önce blogta paylaştım mı hatırlamıyorum, ancak dizi benim çok beğendiğim bir seridir. Öyle ki televizyonda Çağatay Ulusoy'u Ryan'ın saç modeliyle görünce bileğime façayı dayamaktan zar zor kurtuldum. Türk versiyonunu tabii ki takip etmedim, ama bir-iki bölümüne bir yerlerde denk gelmiştim ve bayılmamak için kendimi zor tutuyordum en son. Çakma dizi olayı beni gerçekten deli ediyor.

The O.C. Orange County'de lüks içinde yetişen gençlerin yaşamlarının ortasına dalan Ryan'ın hikayesini konu almakta. Bir yandan kenar mahallelerden zengin kitleye sürüklenen Ryan'ın iç dünyasına konuk olurken, bir yandan da yaşanan olaylarla gülüp eğleniyor, bazen de üzülüyoruz.

The O.C. bol kahkahalı, eğlenceli, biraz acıklı, entrika dolu bir gençlik dizisi. Yaz günlerinde neşenize neşe katmak için birebir. Müzikleri de güzel. Daha ne olsun?


Film


American Hustle

Bu filmi izleyeli baya oluyor aslında. Uzun zamandır ne yazısı yazsam da American Hustle tavsiyesini içine yapıştırsam diye kara kara düşünüyordum, isabet oldu.

David O. Russell'ın yönetmenliğini yaptığı film, suç komedi-dram türünde. 1970-1980'lerdeki bir FBI operasyonunu konu alsa da anlayacağınız üzere film öyle ciddi bir suç filmi değil, tam tersine çok eğlenceli, komedisi de dramı da tam kararında bir yapıt.

Oyuncular mı desem, senaryo mu desem, kostümler mi desem bilemedim ama hepsi ayrı ayrı mükemmeldi. Şimdi siz gelip bana o kadar adaylığın içerisinden bu güzelim filmin bir Oscar bile alamamış olduğunu söylüyorsunuz ya içim yanıyor. Christian Bale, ödülü Matthew McConaughey gibi birine kaptırdığı için pek bir şey söyleyemesem de Jennifer Lawrence Oscar'ı Lupita Nyong'o'dan daha çok hak ediyor sanki, ama pek de emin olamıyorum.

Neyse. American Hustle, herkese tavsiye edebileceğim, gayet keyifli, komik, eğlendirici ve heyecanlı bir film ve her yönden gayet kaliteli. Yönetmeni tebrik ediyor ve yazının sonunu "izleyin!" diyerek getiriyorum.



The 40 Year Old Virgin 

Galiba yazının sonuna kadar komedi anlatacağım. İşte yine bir komedi, ancak bu sefer biraz daha absürtünden.

The 40 Year Old Virgin, Steve Carell ve Seth Rogen gibi çok sevdiğim isimleri içinde barındıran bir film. İsminden de anlayabileceğiniz gibi, 40 yaşında bir bakirin hikayesini anlatıyor. Andy adlı karakterimiz, hayatını güzel güzel geçirirken iş arkadaşları Andy'nin bakir olduğunu öğreniyor ve bu durumu tersine çevirmek için uğraşıyorlar. Tabii işler pek de yolunda gitmiyor ve ortaya romantik komedi tarzında bir film çıkıyor.

Efsane ya da unutulmaz olduğunu söyleyemeyeceğim ancak gece, arkadaşlarla koltuğa yayılıp, elinizde birkaç atıştırmalıkla izlemek gayet hoş olabiliyor. Gereksiz esprilerin bulunmadığı, yerinde bir komedi olması en büyük etkenlerden. Zaten filmde anlatılan konunun aslı trajikomik olduğundan her şey daha güzel bir hal alıyor.

Filmi izlemiş herkes bana favorilerinden biri olduğunu ve çok güldüğünü söylüyordu. Ben de beğendim, güldüm, eğlendim. Biraz romantik, ama fazlasıyla gülümseten bu filmi izlemeniz için ben de onayımı verdim.


Anime



Free!

Bu yaz, görünen o ki, anime dünyasıyla hiç olmadığım kadar yakın olacağım. Elimde uzaya kadar uzanan bir "izlenecekler: anime" listesi var ve listeden ilk çizdiğim isim Free! oluyor.

Free! bir spor animesi. Daha önce izlediğim tek benzer anime Kuroko No Basket'ti ve ben aksiyon, gerilim ya da gizem animelerini daha çok sevdiğim için Free!'nin o kadar sarmayacağını düşünmüştüm ancak hiç de beklediğim gibi olmadı.

Anime genel olarak beş yüzücü lise öğrencisinin etrafında dönüyor. Haru, ilkokuldayken üç arkadaşıyla birlikte bir yüzme turnuvasına katılıyor ve turnuvayı kazandıktan sonra hepsi yollarını ayırıyor. Birkaç yıl sonra, lisede karşılaştıklarında ise her şey farklı bir hal almış oluyor.

Günlük bir konu barındırmasına rağmen oldukça keyifli, sıkmayan bir anime. Çizimleri (oğlanların yan profili hariç) bana göre gayet hoş ve çabucak izleniyor. Free! 12 bölüm ve yanılmıyorsam 3 de OVA'dan oluşuyor. Bu yaz sıcağında, çerez niyetine gider. Ben hemencecik izledim, çok da beğendim.



Bakuman

Animenin Death Note'la aynı yaratıcıyı paylaştığını öğrendiğimde izlemem gerektiğini anlamıştım ancak her şey gibi Bakuman'ı da erteleyip duruyordum, öyle ki bir süre sonra animeyi unutmuştum bile.

Daha dün, bir arkadaşımla anime izleyelim derken arkadaşım Bakuman'ı öne sürünce hatırlayıp anında kabul ettim ve gece saat üç buçuğa kadar dayanıp izledik. Uyuya kalma tehlikem olmasa daha saatlerce izlerdim.

Mashiro, hayali bir mangaka* olmak olan bir gençtir ancak piyasanın zorluklarından ve bir mangaka olan, kaybettiği amcası yüzünden bu hayalden vazgeçmiştir. Sınıflarının en zeki öğrencisi Tagaki ise hikayelerini manga formatında çizecek birini aramaktadır. Mashiro, Tagaki'nin tekliflerini her defasında reddetse de hoşlandığı kız olan Azuki ile aralarında yapılan bir anlaşma sonucu mangaka olmak için çalışmalara başlar.

Eğlenceli konusu ve güzel karakterleriyle Bakuman göz atmanız gereken bir anime. Hem güldürüyor, hem merak ettiriyor ve aynı zamanda hiç sıkmıyor. 25 bölümlük animenin sonunu yeni başladığımdan dolayı henüz getiremedim ancak bu tatil günlerinde üç gün içinde rahat rahat bitirebilecek bir seri. İzleyin diyor ve bu sonu gelmeyen komedilerle dolu yazıyı bitiriyorum.

(*): Mangaka, manga sanatçısı anlamına gelir.

Keyifli, güzel günler!
Tatilin tadını çıkarın.

Monday, June 9, 2014

İnceleme: Anansi Çocukları/Anansi Boys


Kitap: Anansi Çocukları (Amerikan Tanrıları #2)
Orijinal Adı: Anansi Boys (American Gods #2)
Yazar: Neil Gaiman
Yayıncı: İthaki Yayınları
Goodreads Puanı: 3.97 (103.953 oy)
Sayfa Sayısı: 384

Karanlık, korkutucu ve büyülü dünyalara eğlence, mizah ve samimiyetle bambaşka bir tat kazandıran Neil Gaiman, bu kez okurunu, yeryüzü üzerinde söylenegelen tüm öykülerin sahibi örümcek-tanrı Anansi'nin ve çocuklarının macerasına kulak vermeye çağırıyor.

Her şey Şişko Charlie'nin, ölen babasının aslında bir tanrı olduğunu öğrenmesiyle başlar. Bu yetmezmiş gibi Şişko Charlie, Örümcek adında gizemli bir kardeşi olduğunu da öğrenir. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır; insanlar için de, tanrılar için de... 

Neil Gaiman, 1960 yılında İngiltere'de doğdu. Bugüne kadar pek çok fantazya romanı ve çizgi roman yazmıştır. Sandman serisi, Yıldız Tozu, Amerikan Tanrıları, Kıyamet Gösterisi, Yokyer ve Koralin ve Gizli Dünya yazarın öne çıkan eserlerinden başlıcalarıdır. Hugo, Nebula, Bram Stoker ve Newbery Medal gibi pek çok ödül kazanan yazar, hayranları tarafından edebiyat dünyasının 'rock yıldızı' olarak görülmektedir. (Hâlâ 1.80 boyundadır ve siyah tişörtler giymektedir.) 

Neil Gaiman'ın Anansi Çocukları romanı, British Fantasy Society'nin verdiği En İyi Roman ödülüyle Locus dergisinin verdiği En İyi Fantazi Romanı ödülüne değer bulundu.



Not: Bir seri kitabı olarak geçmesine karşın Anansi Çocukların'dan önce Amerikan Tanrıları'nı okumanıza gerek yok.

Sunday, June 8, 2014

Ne Okuyorum?


Anansi Çocukları!
Uzun süredir okumayı planladığım kitaplardan biriydi, sonunda okuma fırsatı elde ettim ve git gide sona yaklaşıyorum. Yorumu en kısa zamanda blogta.

Bol kitaplı günler!

Tuesday, June 3, 2014

İnceleme: İçinde Aşk Saklı/Whitney, My Love


Kitap: İçinde Aşk Saklı (Westmoreland Efsanesi #2)
Orijinal Adı: Whitney, My Love (Westmoreland Saga #2)
Yazar: Judith McNaught
Yayıncı: Epsilon Yayınları
Goodreads Puanı: 4.20 (15.958 oy)
Sayfa Sayısı: 679

People dergisinin "Yüreğin Kraliçesi" adını verdiği,

New York Times'ın bir numaralı yazarı Judith McNaught, okurlarıyla yeniden buluşuyor.

Beklenen romanı İçinde Aşk Saklı yazarın müthiş kariyerine başlangıç eseri...

Whitney'in yanına uzandı Clayton. Başparmağıyla Whitney'in yanağına dokundu ve genç kadının elmacık kemiğinin nazik kıvrımını parmak ucunda hissetti. Clayton bu kadının ruhuna, tazeliğine tapıyordu adeta; Whitney'in tutkusu iç yakıcı ve tahrik ediciydi... Bunu düşündüğünde bile Clayton iliklerine yayılan keskin bir acı hissediyordu. Bu kadın tıpkı onun umduğu gibi, hatta umduğundan da öte bir yaratıktı; inatçıydı, tatlıydı, şehvetliydi, küstahtı ve zekiydi... Heyecan verici bütün zıtlıkları içinde barındıran bir hazineydi. Clayton'ın hazinesiydi