Her yıl yüzlerce dizi reyting pastasından kendine kalın bir pay almaya çalışırken, bunların büyük bir çoğunluğu reyting kurbanı olarak ekrana veda ediyor. Hatta öyle ki bugün için daha yayına girdiğinden haberimizin bile olmadığı bir dizinin yayından kaldırıldığı haberini görüp “Böyle bir dizi mi vardı?” diyoruz.
Büyük umutlarla başladığı dizisi yayından kalkan kanal, yapımcı, ekip kuşkusuz büyük bir hüsrana uğruyor. İşin cilvesidir ki bu durumdan mutlu olan bir taraf var: Yayındaki dizinin reytinge kurban gitmesini ve böylece onun yerini almayı bekleyen diziler. Bu sebeple artık iddialı yapımlar yeni sezonda ya da ara sezonda değil, ihtiyaç hâlinde her an taze kan olarak yayına girebiliyorlar. Bu yılın taze kanlarından biri de “Şeref Meselesi”.
Bir süredir Kanal D ekranında tanıtımları sıkça dönen “Şeref Meselesi”, nihayet bu Pazar akşamı saat 20.00’de izleyiciyle buluşacak. Hürriyet Bumerang’ın davetlisi olarak salı akşamı dizinin Kanyon’da gerçekleştirilen galasına ben de katıldım ve oyuncularıyla birlikte ilk bölümü izleme fırsatı buldum. Gala âdeta bir film gösterimi havasındaydı ve medyanın geceye büyük ilgisi vardı. Gösterimden önce, yaklaşık bir saat boyunca basına poz veren oyuncuları gördükçe yaptıkları işin aslında ne kadar zor olduğunu bir kez daha düşündüm. Bu fasıl da tamamlandıktan sonra koltuklarımızda yerimizi aldık. Işıklar karardı, film başladı…
“Şeref Meselesi”ni yaklaşık iki saat boyunca hiçbir şey düşünmeden, pürdikkat kesilerek izledim… Zaman zaman güldüm, zaman zaman öfkelendim, zaman zaman gözlerim doldu, zaman zaman olacaklar konusunda tahminlerim oldu. Televizyon izleyicilerinden önce, davetlilerle aynı salonda diziyi seyretmem izleyicilerin reaksiyonunu görmemde ve dizinin göreceği ilgiyi tahmin etmemde bana fikir vermiş oldu.
“Şeref Meselesi” bir defa alabildiğine gerçek, hayatın içinden. Balıkesir’de yaşayan Kılıç Ailesi’nin İstanbul’a taşınmasıyla başlayan bu hikâye eminim ki izleyenleri peşi sıra sürükleyecek. Yayımlanmadan önce ipucu vermem doğru olmaz ancak birinci bölüm bittikten sonra izleyiciyi bir süre kendine gelemeyecek.
Dizinin modern, genç yüzlerden oluşan kadrosu ilk anda göze çarpıyor. “Şeref Meselesi”, bana kalırsa bu yılın en başarılı oyuncu kadrosuna sahip dizisi. İlk dizi yönetmenliği tecrübesini “Güneşi Beklerden”de edinen Altan Dönmez, ikinci dizisinde de Kerem Bursin ile yoluna devam ediyor. Öyle ki kısa sürede kendine büyük bir hayran kitlesi edinen Bursin’in “Yiğit” karakteriyle yine beğeni kazanacağını düşünüyorum. Ancak bana kalırsa uzun vadede bu dizinin yıldızı Şükrü Özyıldız olacak. Daha önce birkaç dizide izleyicinin karşısına çıkan Özyıldız’ın sahip olduğu jön ışığının doğru bir projeyle daha da parlayacağını düşünüyordum ki nihayet genç oyuncu hak ettiği türden bir yapımda yer alıyor. Bir bütün olarak sanki Yiğit’in yanında biraz sönükmüş gibi ifade edilse de Özyıldız’ın hayat verdiği “Emir” karakterinin sınırlarını aşacağı su götürmez bir gerçek. Genç oyuncunun gösterimin ardından gece boyunca seyircilerin yanında kalarak fotoğraf çektirdiğinin ve alçakgönüllü tavırlar sergilediğinin altını da çizmek isterim. Bu arada, doğrusu Yiğit-Emir kardeşler benim aklıma doğrudan Kuzey-Güney kardeşleri getirdi ama bu bir tesadüften ibaret olsa gerek. Sonuçta dizi İtalyan uyarlaması.
Son dönemin genç ve başarılı isimlerinden Yasemin Allen’ın “Sibel” karakteriyle yükselişini devam ettireceği şüphesiz. Geçtiğimiz aylarda sinema filmi için verdiği bir tv röportajında Şükran Ovalı’yı izlemiş ve “Yakında alır yürür” demiştim. “Derya” karakteriyle Ovalı’yı dizide görmek beni oldukça mutlu etti. Bir diğer karakter olan Kübra’ya ise Burcu Biricik hayat veriyor. Biricik, zarafetiyle galanın en dikkat çeken isimlerinden biriydi. Kübra, silik karakteri nedeniyle beni şimdilik pek çekmedi fakat ilerleyen bölümlerde belki de kabuk değiştirir. Belli mi olur?
Oyunculardan bu kadar bahsetmişken Tilbe Saran’dan bahsetmemek olmaz. Emir ve Yiğit’in annesi Tilbe’yi canlandıran Saran, oyunculuğuyla daha ilk bölümde akıllarda yer etmeyi başardı. Bir ara, duyduğumuz sesin kendisine ait olduğundan tereddüt edip duyduğum sesle Tilbe’nin ağız hareketleri arasındaki senkronun tutup tutmadığına odaklandım. Aynı zamanda seslendirme sanatçısı olduğu bilgisini de edinince o güzel sesin bizzat kendisine ait olduğunu anladım. Tabii aile reisi Hasan Kılıç’ı canlandıran Şerif Erol’u da es geçmemek lazım. Erol’un hayat verdiği iyi aile babası Hasan, izleyiciyi çok sarsacak. Bu dizide iyiler seviliyor, kötülerden nefret ediliyor, karakterler seçiliyor, taraflar tutuluyor. O kadar sürükleyici ki izleyici de bir şekilde kendini dizide buluyor.
“Şeref Meselesi”ne ait değinilmesi gereken bir husus da tekniği. İlk bölümdeki yüksek prodüksiyon, helikopter çekimleri, kamera takipleri âdeta bir sinema filmi izliyormuş etkisi yarattı. Dilerim ki aynı özen ve titizlik bundan sonraki bölümler için de geçerli olacaktır. Ne de olsa birçok dizi ilk bölümüyle yarattığı büyük beklentiyi ilerleyen zamanlarda karşılayamadığı için izleyicileri hüsrana uğratabiliyor. Ancak dizinin çok iyi bir teknik ekibe sahip olduğu da ortada. Görüntüsü, sesi, ışığı, sanat yönetimi, kostümüyle D Productions son derece kaliteli bir prodüksiyona imza atmış. Senaryonun güçlü bir kalem tarafından uyarlandığı ve olay örgülerinin yüksek zekâyla birbirine bağlandığı hissediliyor. Bu arada, İtalyan esintileri taşıyan dizi müziğini çok beğendiğimi de sözlerime eklemeliyim. Hatta yayımlandığı takdirde gidip ilk kez bir dizi müziği albümü alacağım.
Doğru bir stratejiyle pazar akşamı 20.00’de yayımlanacak dizi sadece izleyici için değil, aynı zamanda reyting yarışında yer alan Kanal D için de bir tür “Şeref Meselesi” olacak. Temennim bu “mesele”nin çok uzun süre kapanmaması yönünde.
Pazar akşamları görüşmek isteyen arkadaşlarım şimdiden kusuruma bakmasınlar çünkü halledilmesi gereken önemli bir “mesele” var.
Bu içerik http://www.diliminayariyok.com/ tarafından hazırlanmıştır.
Bir boomads advertorial içeriğidir.
No comments:
Post a Comment