Friday, August 29, 2014

İnceleme: Kitap Hırsızı/The Book Thief (Film)



Film: Kitap Hırsızı
Orijinal Adı: The Book Thief
Yönetmen:  Sophie NélisseGeoffrey RushEmily Watson 
Oyuncular: Brian Percival
IMDb Puanı: 7.6
Yılı: 2013
Ödüller: 1 Oscar Adayı


Markus Zusak imzalı Kitap Hırsızı'nı okuyalı bir seneye yakın oldu. Romanı sevmiş, keyifle okumuştum ancak nedense tam oturmayan bir şeyler varmış gibi geliyordu; yine de çok hoşuma gitmişti ve beş üzerinden beş puan vermiştim kendisine.

Filminin ilk kısa fragmanı çıktığında -artık niyeyse- ucuz bir film olacağını ve beğenmeyeceğimi düşünmüştüm. Oscar adayı olması ve herkes tarafından beğenilmesinin ardından filmi izleme kararı almıştım, erteleye erteleye bu günlere geldik. Ama sonunda izledim. Ve bitmiş durumdayım.

Kitap Hırsızı, dokuz yaşındaki Liesel'in yeni bir anne-baba edinmesi ile başlıyor. İkinci Dünya Savaşı doruk noktasındayken, Hitler'in baskısı altında geçen günlerde, Liesel ve ailesi bir Yahudi olan Max'a yardım eli uzatıyor. Irkçılık, baskı, savaş ve ölümün büyük bir role sahip olduğu eserde, Liesel ile birlikte hayata tutunmayı öğreniyor ve sözlerin önemini keşfediyoruz.

Öncelikle söylemem gerekir ki, hiçbir zaman filmin kitaptan iyi olmasını beklemem. Benim kitapta çok beğendiğim, ama filmde yer verilmeyen noktalar olur mutlaka, ben de çıldırırım. Nitekim Kitap Hırsızı'nda da benzer şeyler yaşandı ancak sizi temin ederim ki film de en az kitap kadar güzeldi ve kitabı okurken tek bir göz yaşı bile dökmemiş olmama rağmen filmin sonunda bir güzel ağladım.

Açıkçası, kitabın ve filmin bana farklı tatlar vermesi hiç alışageldik bir durum değil. Hatırlıyorum, romanı okurken Rudy'den pek hoşlanmamıştım, filmdeyse en beğendiğim karakter Rudy oldu nasılsa. Filmi izlerken bir durup, "Acaba kitaba gereken ilgiyi vermedim mi?" diye düşündüğüm oldu. Çünkü izlerken birçok şey hatırladım ve bunlar beni yeniden etkiledi. Romanı bir kez daha okumayı ciddi ciddi düşünüyorum.

Her ne kadar kitabı tüm hatlarıyla hatırlayamasam da, aklıma filmde yer verilmemiş ögeler geldi direk. Örneğin Max'ın çizimlerini filmde de görmek isterdim, Liesel'in babasının kendi hikayesini de. Bir de kitaptaki muazzam diyaloglara da yer verilseydi, benim için her şey dört dörtlük olacaktı. Bu belirttiğim ögeleri filme ekleme gereğini neden görmemişler anlamadım açıkçası.

Yine de, filmi çok çok beğendim ve kesinlikle tavsiye ediyorum. Hem kitap, hem film oldukça iyi eserler. Kaliteli, keyifli ve duygusal. Yazara da yönetmene de buradan sevgilerimi sunuyorum. İkisi de çok iyi iş çıkarmış.

Bol sanatlı, özgür günler!

Tuesday, August 26, 2014

Kitaplığınızdaki En İyi 10 Kitap Kapağı

Bu kez bir mimle karşınızdayım! Sevgili Kitap Tiryakisi'ne beni etiketlediği için teşekkür ediyorum ve izninizle etkinliğe başlıyorum...


Öncelikle belirtmeliyim ki, kapakları belli bir sıralamaya koymadım çünkü hangisi daha güzel karar vermek çok zor. Ancak top 10 şu şekilde:




Amerikan Tanrıları

Okumayı, nedensiz bir şekilde, sürekli ertelediğim bir kitap daha. Hem de bir Nail Gaiman eseri. İthaki Yayınları, orijinal kapaklardan oldukça farklı bir görsel tercih etmiş ama bence çok iyi yapmış. Ben de artık daha fazla bekletmeden okuyayım bari.





Divergent UK Edition                                                                                         

Evet, kitabı okumamakta hala ısrar ediyorum ancak Divergent'ın bu kapağına aşık olmuş durumdayım. Asıl kapaktan oldukça farklı bir tasarımı var ve iki kapak da bana kalırsa güzel, ancak bu bir başka. İyi ki almışım, ne diyeyim.


Harry Potter ve Sırlar Odası


Aslında Harry Potter serisi içerisinde en sevdiğim kapak Ölüm Yadigarları'na ait. Ancak kitaplığımda bulunmadığımdan, elimdekilerinden birini seçmek zorunda kaldım. Her ne kadar Ateş Kadehi'de çok güzel bir tasarıma sahip olsa da, Sırlar Odası serinin en beğendiğim ikinci kapağı!




Shiver

Hangi edisyona ait olduğunu bilemiyorum ancak elimdeki Shiver kopyasının hem kapağı, hem de baskısı inanılmaz güzel. Kurt ve ağaçlar sizce de çok güzel durmuyor mu? Hem de hepsi kabartmalı! Benim elimdeki kopyada -her ne kadar kapakla alakasız olsa da- yazıların tümü mavi renkte ve o kadar tatlı duruyor ki... Kitabı okumadan sevmiş durumdayım. Artık bunu da okuyayım, yorumunu yapayım. Yazı resmen "kitaplığımdaki okunmayanlar" listesine dönecek yahu!


The Umblrella Academy, Vol. 1: Apocalypse Suite 

Sokakta görsem koşup üstüne atlayacağım adamlardan biri olan Gerard Way'in yazdığı Umbrella Academy'yi hatırlarsanız çok sevmiştim. Bana kalırsa çizgi romanın ismi de, kapağı da dehşet güzel. İkincisini en kısa zamanda okumak umuduyla...
                             
       




Hobbit

Orijinal kapaklarının aksine daha sade, şık bir havası olan Hobbit'in Türkçe baskısı, bana kalırsa en az onlar kadar güzel! Beyaz üstüne altın rengi işlemeli kapak çok iyi bir tercih olmuş. Bakmaya doyamıyor insan.




Evrenin Ötesi

Her ne kadar baskı kalitesi beni hiç memnun etmese de, Evrenin Ötesi'nin kapak görseli o kadar güzel ki, burada yer vermemek ayıp olur. Keşke biz de ciltli, parlak, yırtılmayan kapaklar görebilsek de sadece görselle yetinmek zorunda kalmasak.




Eğer Yaşarsam 

Normalde manken kullanılan kapakları fazla sevmesem de, farklı tasarımı ve renklerinin hoşluğu nedeniyle Eğer Yaşarsam'ın de bu listede bulunması gerektiğini düşünüyorum. Kapağı gördükçe aklıma Adam gelip duruyor, film için bekleyecek hal kalmadı bende. Çıksa da izlesek artık.



Otomatik Portakal

Yapı Kredi Yayınları'nın eski kapağını hiç mi hiç sevmiyordum. Öyle ki, sırf kapağı yüzünden elim kitabı almaya gitmemişti. Ancak ardından YKY, kitapları yeni kapaklarıyla basma kararı aldı. Hem de inanılmaz güzel kapaklarla bastı. Onlardan biri de, can alıcı turuncusuyla, kitaba uygun kapağıyla Otomatik Portakal. Bak bak doyamıyor insan.




Hush Hush UK Edition

Bana kalırsa, Fısıltı serisinin her kitabının kapağı, her baskısı güzel. Ciltli Türkçe baskılarına da ayrı hayranım ancak ilk kitabın elimdeki ikinci edisyonu olan UK basımı bir başka güzel. Daha renkli, daha canlı ve içinde bonus bölüm bulunduruyor! Yeme de yanında yat.





Bonus: Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri.

10 kitap kapağı dedik, biliyorum. Ama araya bir yere bunu da sıkıştırmazsam olmazdı.
Şirin mi şirin çizimleriyle kendisi kalbime taht kurmuş durumda Montague Amca'nın Dehşet Hikayeleri. İkinci kitabı alsam mı artık ne yapsam?

Monday, August 25, 2014

İnceleme: Düşler Krallığı/A Kingdom of Dreams



Kitap: Düşler Krallığı (Westmoreland Saga #1)
Orijinal Adı: A Kingdom of Dreams (Westmoreland Saga #1)
Yazar: Judith McNaught
Yayıncı: Epsilon Yayınları
Goodreads Puanı: 4.24 (23.476 oy)
Sayfa Sayısı: 416


Bir İskoç dükünün kızı olan Jennifer Merrick, 'Kurt' lakabıyla anılan İngiliz Claymore Dükü Royce Westmoreland tarafından manastırdaki okulundan kaçırılır. Dük, düşmanlarının yüreğine dehşet salan, adını duyan herkesin dudağını uçuklatan bir savaşçıdır, ama Jennifer de onun ününü umursamayacak kadar inatçı ve yürekli bir kızdır. Ailesine saldırmak üzere olan savaşçı kendisini tutsak aldığında, ondan kurtulmak için akıl almaz bir zeka kıvraklığı ve özgüvenle, küstah, alaycı ve yakışıklı düşmanını şaşkına çevirir.
Ancak onun güçlü kollarında aşkı bulduğu andan itibaren Jennifer için hayat; gururunun, ailesine karşı hissettiği vefa ve koruma duygularının, karşı koyamadığı bir aşkla çatıştığı tehlikeli bir tuzağa dönüşecektir...


Friday, August 22, 2014

İncelem: Çavdar Tarlasında Çocuklar/The Catcher in the Rye


Kitap: Çavdar Tarlasında Çocuklar
Orijinal Adı: The Catcher in the Rye
Yazar: J.D. Salinger
Yayıncı: Yapı Kredi Yayınları
Goodreads Puanı: 3.77 (1.481.522 oy)
Sayfa Sayısı: 198


"Pek çok insanın hakkında konuştuğum için üzgünüm. Bildiğim tek şey; size anlattığım herkesi biraz özlüyorum. Bizim Stradlater'ı ve Ackley'i bile, sözgelimi. Sanırım o lanet Maurice'i bile özlüyorum. Sakın kimseye bir şey anlatmayın. Herkesi özlemeye başlıyorsunuz sonra." 
Çavdar Tarlasında Çocuklar, Salinger'ın tek romanı. Ergenlik çağının içinde, yetişkin dünyanın düzenine karşı isyankar bir çocuğun, bir Noel öncesi başına gelenler... Bu sürecin bir psikiyatri kliniğinde noktalanışı. Holden Caulfield'in masumiyet arayışının iç burkucu romanı. 1993'te Franny ve Zoey ile Dokuz Öykü adlı kitaplarını yayımladığımız Salinger, 1963'ten buyana yeni bir yapıt yayımlamamasına ve neredeyse efsane haline gelmiş bir gizlilik içinde yaşamasına karşın, dünya edebiyat gündemindeki yerini hep koruyor.


Wednesday, August 20, 2014

İnceleme: The Perks of Being a Wallflower


Kitap: The Perks of Being a Wallflower
Türkçe İsmi: Saksı Olmanın Faydaları (Feniks Yayınları)
Yazar: Stephen Chbosky
Yayıncı: Simon&Schuster UK
Goodreads Puanı: 4.20 (551.941 oy)
Sayfa Sayısı: 231


Bir gençten bir diğerine kırılgan bir konu olarak aktarıldı... kitabın hedef kitlesi onu basıldığı günden beri elinizden düşüremeyeceğiniz bir roman diye tanımladı.
The New York Times

Çavdar tarlasında çocuklar ve A Separate Peace geleneğinden gelen bir büyüme romanı... [Chboskynin] hayat,aşk ve dostluk hakkındaki keskin yorumlamaları sıklıkla ilham verici ve çok güzel ifade edilmiş.
USA TODAY

Basılır basılmaz sansasyon yaratıp kült statüsüne erişen ve pek çok okulun okuma listelerine giren bir kitap
The New York Times

Charlie (aslında hepimizin o üretim bandından çıkması gerektiği gibi ) öylesine iyi ve saf bir insan ki sıradan, yetişkin bir yazarın kaleminden çıkmış olmasına şaşırıyorsunuz. Kitap boyunca tekrar tekrar hepimizin okumaktan ve tanık olmaktan hoşlandığı saf bilgeliği sunuyor. Ve Stephen Chbosky bizi hayal kırıklığına uğratmıyor. Ergenliğin kirli bir dünya olduğu kültürümüzde umarım bu çocuğun başına hiçbir şey gelmez.
Los Angeles Times

İlgi çekici... Charlie espri anlayışı ve üstü örtülü meselelerle kötü olayları ele alışıyla hem genç , hem yetişkin okurları tatmin edecek, sempatik bir çocuk.
Booklist

Sunday, August 17, 2014

İnceleme: Fahrenheit 451



Kitap: Fahrenheit 451
Yazar: Ray Bradbury
Yayıncı: İthaki Yayınları
Goodreads Puanı: 3.94 (757.529 oy)
Sayfa Sayısı: 238


Guy Montag işini seven bir itfaiyeciydi. On yıldır kitap yakıyordu. Gecenin bir yarısında yola çıkışlarını, alevlerin kitapları yutuşunu hiç sorgulamamıştı... Hiç sorgulamamıştı, insanların korkusuzca yaşadıkları bir geçmişi anlatan o 17 yaşındaki genç kızla karşılaşana dek...

Montag'ın hayatındaki bütün yanlışlar doğrularla yer değiştirir o andan sonra... İşini, eşini, yaşayışını yeni bir gözle değerlendirir. Önünü alamadığı duyguları onu, asla tahmin edemeyeceği şeyler yapmaya iter. Sansüre, totaliter yönetimlere, kültür endüstrisine ve uzunca bir süredir sürdürdüğümüz yaşam tarzına yönelik en keskin eleştirilerden biri. Okuyun ve kendinizi yeni baştan kurun.




Thursday, August 14, 2014

İnceleme: Aldığım Her Nefeste/Every Breath You Take


Kitap: Aldığım Her Nefeste
Orijinal Adı: Every Breath You Take
Yazar: Judith McNaught
Yayıncı: Epsilon Yayınevi
Goodreads Puanı: 3.81 (5.934 oy)
Sayfa Sayısı: 391

People dergisinin 'Yüreğin Kraliçesi' adını verdiği Judith McNaught, yeni romanı 'Aldığım Her Nefeste' ile Şikago atmosferine geri dönerek 'Cennet' adlı kitabındaki karakterleri ziyaret ederken, yine bir aşk ve gizem hikayesi sunuyor. Yayınevimizin. 'Cennet', 'Kusursuz', 'Mutluluk' ve 'Sen Gelmeden Önce' adlı kitaplarını yayımladığı yazar, okurunu bu romanında da hayal kırıklığına uğratmıyor.

Gökyüzüne doğru yükselen görkemli görüntüsü ve mücevher gibi parlayan vitray camlarıyla Wyatt Malikanesi, karla kaplı tepenin üzerinde kraliyet tacı gibi durmaktadır. Böyle bir görüntünün, başarı ile mutluluğu simgeleyeceği düşünülse de, Wyatt ailesi uzunca bir süredir mutsuzluğun karanlığında yaşamaktadır. Paranın gücü yaşlı Cecil Wyatt'in kayıp olan torunu William'ı bulmasını sağlayamamış, polis William'ın üvey kardeşi gizemli Mitchell Wyatt'ın bu kayıptan sorumlu olduğundan kuşkulanmaya başlamıştır.

Kate Donovan, tropik bir adada kendisine hayatının en coşkulu anlarını yaşatacak olan adamın, aynı zamanda en büyük mutsuzluğu da getireceğini bilmeden, karanlık bir karizması olan Mitchell Wyatt'a aşık olur ve bir karabasanın içine düşer. Kendini ve sevdiklerini koruyabilmek için de bu büyüleyici adama savaş açmak zorunda kalır.


Bir Tatil Yazısı



Belki fark etmişsinizdir, uzun süredir buralarda yokum. Mockingjay'in teaserı yayınlandı, Fifty Shades'in fragmanı çıktı, The Fault in Our Stars gösterime girdi ve ben tek bir yazı yazamadım... Hem de böyle çılgınca şeyler olup bitmişken... Hem de ben bunlar hakkında bir yazı bloglamak için delirirken...
Ama yazamadım. İşte bunlar hep tatil.


Aslında öyle çok da "Bir gün Bodrum oradan Lara, diğer gün Bozcaada, Belek mi? Ooh biraz da şuralarıma." tarzı günler geçirmedim. Ama yazlığıymış, plajıymış, partisiymiş, İstanbul'uymuş kaçırmadım tabii ki. Kıyısından köşesinden "gezdim-gördüm-eğlendim". Eh, tabii birazcık geek bir hanımefendi olarak bir de "okudum-çizdim-seyrettim."

Tatil nasıl başladı, ilk önce neler yaptım falan hiç sormayın. Bütün zaman dilimleri bende birbirine girdi, kronoloji falan pufff. Önce mi sonra mı bilemiyorum ama galiba ortalarda bir yerlerde, benden beklendiği gibi, kendimi dizilere vurdum.

Friends, Game of Thrones, Black Mirror, The Tudors sıcak günlerde nasıl iyi gitti nasıl... Black Mirror hariç hepsi gayet bilindik yapıtlar olduğu için bahsetmeye pek gerek duymuyorum, zaten daha önce birkaç yazıda isimlerini geçirmiştim. Black Mirror'ı da ayrı bir yazıda uzun uzun anlatmak gibi hayallerim var, kendileri çok farklı bir dizi; seriyi bitirdikten sonra incelemesi gelebilir. (Üşenmezsem)

Havalardan mıdır nedir bilemiyorum ama çoğu kimsenin aksine, ben, yazın hep daha az kitap okumuşumdur. Üzülerek söylüyorum ki bu sene de (her ne kadar tatil hala devam etse de) benim için aynı oldu. Sahilde, yolculukta elimden geldiğince okudum; ancak bitirdiğim sayısız sezon diziye göre çok düşük bir sayıda kaldı. Yine de kitaplardan bahsedeyim. Bu yazıdan sonra hepsine teker teker inceleme hazırlayacağım umarım. Umarım.

Normalde, daha doğrusu eğer kolaya kaçmazsam, kitap okurken biricik, tatlış notelooklarıma kitaplarla ilgili notlar alırım ki incelemelerde okurken neler düşündüğümü yansıtabileyim ve de kitabı, olur da unutursam, bana fikir verecek bir argüman olsun. Nedense, bu sefer yazıları kitapları okuduktan günler aylar sonra yazacağımı bilsem de, bir not tutmak aklıma gelmedi ve kitapların tamamını aklımda tutamamış oldum. Ancak kitapları elime alıp bir bir göz atacağım, ayrı incelemelerini de yapacağım; ama hangi kitaplar olduğundan söz etmem gerekirse...

  • Aldığım Her Nefeste
  • Fahrenheit 451
  • The Perks of Being a Wallflower
  • Çavdar Tarlasında Çocuklar

Ve daha fazlası. Hepsini yazmıyorum çünkü birkaçı manga ve diğerlerinin de incelemesini bloga koyacağıma emin değilim; ama bu gördüğünüz isimleri yakında sayfamda bulacaksınız!

Az kitap okumuş olabilirim ancak dizilerin yanında, bolca anime ve film de izledim. Hepsine yazı hazırlamaya üşeniyorum çünkü neler izlediğimi unutma noktasına geldim... evet... ne var ki anlatmak istediğim animeler var. Yani yakında gelecek bir anime yazısının da buradan alarmını veriyorum.

Açıkçası, benim için her ne kadar kitap ve blog açısından kötü olsa da, diğer yönlerden çok iyi bir yaz oldu. Dolu dolu, hoplaya zıplaya, bir sürü insanla, bolca kahkaha atarak geçirdim. Kaçırdığım birçok şey de olmadı değil, yurt dışı tatilimin iptal olması ve kaçırdığım tonlarca konser gibi, yine de her şekilde günümü keyifle geçirmeyi bildim. Çok uzuuun zamandır yapmak istediğim şeyler listesindeki bazı isimlerin üstünü de çizdim. En basitinden, Metallica konserinde kendimden geçtim. Orada olanınız varsa... sizce de inanılmaz güzel bir konser değil miydi?!! 

Neyse.
Tatilimin özeti, aşağı yukarı böyleydi. Geek de olabiliriz, otaku da ama sosyalleşip partilerde eğlenmeyi sizden öğrenecek değiliz???

Şaka bir yana, umarım herkes istediği gibi bir yaz geçirmiştir. Yeni yazılarda /çok yakında/ görüşmek üzere!
Takipte kalmak için instagram hesabıma ışınlanabilirsiniz.