Saturday, August 31, 2013

2. Çekilişime Hoş Geldiniz!

Çekiliş yapmayalı uzun zaman oluyor, ben de topladım gıcır gıcır kitapları, teker teker hediye edeceğim! 2. Çekilişimde içinizden birine hediye edeceğim kitap ise beyaz perdeye de uyarlanan Filler İçin Su. Tabii bu sadece hediye edeceğim kitap. Talihliyi paketin içinde içinde birkaç şey daha bekliyor.

Kitapla ilgili daha fazla bilgi için.

Not: Yayıncının çekiliş ile hiçbir alakası yoktur. Tamamen kendi imkanlarımla yapmaktayım.
Not 2: Doldurulacak ilk iki alan zorunludur. Gerçekleştirdikten sonra ekstra puan için diğer seçenekleri doldurabilirsiniz. 


a Rafflecopter giveaway












Facebook Sayfam Hizmetlerinizde!

Güncel haberler, okuduğum kitapta nerdeyim, geldiğim yere kadar düşüncelerim ne, yeni kitap ve filmler, hepsi ve daha fazlası yer alacak. İlginizi bekliyor! Ayrıca benimle iletişime geçmek isteyenler için de en iyi yol bu olur sanırım. Goodreads mesajlaşmak için biraz geride. Sayfaya ulaşmak için tıklayın.




Friday, August 30, 2013

İnceleme: Iron Man 3

 
Film: Iron Man 3
Yönetmen: Shane Black
Oyuncular: Robert Downey Jr. Guy Pearce, Gwyneth Paltrow
Imdb Puanı: 7,5
Yıl: 2013

Batman'den sonra en sevdiğim kahraman...
Zırlı veya zırhsız. Seni seviyoruz Iron Man.


Ne diyeyim, Iron Man 2'den sonra, hayal kırıklığına uğrayabileceğim düşüncesini kafamdan bir türlü atamıyordum. Yine de filme dair umutlarım vardı, filmin vizyon tarihi yaklaştıkça heyecanlanmıştım; ne var ki sinemada izleme şansını yakalayamadım. Bugün filmi izlemeye zaman bulabildim, sonunda!

Umudum vardı fakat o kadar da fazla bir beklentim yoktu,  ama itiraf ediyorum bu tarz aksiyon dolu, bilim-kurguyla harmanlanmış filmleri seviyorum. İçinde Robert Downey Jr. gibi biri bulununca daha çok seviyorum. Konu Iron Man olunca daha çok...
"Where's my sandwich?"
İkinci filme göre çok daha iyi olduğunu düşünüyorum Iron Man 3'ün. Yakın dövüş sahneleri oldukça iyiydi, düşmanların tekniği de yerinde gibiydi. Tony Stark'ın muzipliği yine üstündeydi tabii, filme can katan şeylerden biri bu. Yüzüme bir tebessüm yerleştirdi.

Bu tarz filmlerde, ülkeye sahip çıkılmaya çalışılırken bir yandan da alttan Amerika'ya göndermeler yapılması çok hoşuma gidiyor. Biraz dikkatli izlerseniz, bu konu hakkında güldüren sahneler vardı.
"I am Iron Man."
Filmin ilk saniyesinde bizi bir konuşmayla karşılayan Tony, o konuşmayla filme anında ısınmamı sağladı. Ancak beni en çok etkileyen kısım filmin son dakikasıydı. Görüntüler ve çekim açısı film boyunca oldukça iyiydi, yönetmeni beğendim diyebilirim.

Iron Man 2'de de olduğu gibi, düşmanın bir geçmişi vardı. Düşmanın sanki biraz yapım aşamasında gibiydi, daha iyi olabilir miydi? Olabilirdi. Adamın amacı biraz fazla klişe kaçmıştı. Tony'nin ona karşı başlattığı savaşın tamamen plansız olması birazcık tuhaftı tabii. Belki de biraz uykusuz olduğumdandır, ancak yakalayamadığım bir-iki yer oldu diyebilirim.

Her Marvel filmi gibi, yine şımarık bir kahraman filmiydi; ama bu sefer diğer filmlerden daha ciddi olmuş. Bunu sevdim.










Gökkuşağını Griye Boyamaktır Faşizm

Belki de uçurtmayı silahla vurmak...
30 Ağustos Zafer Bayramınız kutlu olsun. Renkli ve özgür günler.

Thursday, August 29, 2013

"Geliyorlar!"

-Özür dilerim, hanımefendi. Kim geliyor?
+On-onlar... *anlaşılmayan konuşma* uzaylılar!

Film Durağı köşem bir süredir boş duruyordu, ben de farklı bir başlık altında iki filmi yorumlayayım dedim. Değişik bir konu itiyorum bu sefer size. Uzaylılar. İnanıyor musunuz? İnanmıyor musunuz?

Bildiğiniz üzere, Dünya, bütün evreni göz önünde bulundurunca bir toz zerresinden bile daha küçük bir yapı oluşturuyor. Daha keşfedilmemiş yerleri de sayarsak, canlı bir bedene sahip olan tek varlıkların sadece Dünya üzerinde bulunması gayet saçma. Peki dünya üzerinde yaşamayan, bizim değimimizle "uzaylılar" gerçekten de bizi ziyaret ediyorlar mı? Hayır, hayır  tabii ki böyle bir konuşmaya girmeyeceğim. Edebiyat, sinema ağırlıklı blogumda tabii ki size filmlerini izlettireceğim.


The Fourth Kind
Mia Jovovich'in konuşmasıyla başlayan film, size iki seçenek sunuyor: İnanmak ya da inanmamak.

Ne diyeyim, son zamanlarda beni en çok etkileyen filmlerden biriydi The Fourth Kind. Biraz belgesel tadında, söylenenlere göre gerçek görüntülerle birlikte hazırlanan bir film.

Filmde bir yandan eski (ve söylenene göre gerçek) kayıtları izlerken bir yandan da Hollywood uyarlamasını izliyoruz. Ya etkileniyoruz ya da etkilenmiyoruz.
Dediğim gibi, ben filmi izlerken çok etkilendim. Aklıma sorular düşene kadar da etkilenmeye devam ettim. Gayet gerçekçi bir görsellikle sunulan filmde, senelerdir aklımı kurcalayan soruların yanıtını buldum aslında. Ardından da inandım. Hala da inanıyorum ancak bu film inanılması gereken bir film mi?  Filmde bahsi geçen Dr. Abigail Tyler gerçek mi?

Uzaylı konularına aşırı düşkün ben, tabii ki oturup araştırma yaptım. Filmin insanları uzaylılara inandırmaya iten yanı, filmin bu yönde hazırlanmış bir proje olduğunu da düşündürttü. Örneğin filmde emeği geçenlerin bu amaca hizmet veren tarikat üyelerinin olması aklıma gelen düşüncelerden biriydi. Yanılmıyorsam, iki co-producer Scientology tarikatının üyesiymiş -ki bu beni şaşırtmadı.

En çok merak edilen şey tabii ki Abigail Tyler'ın gerçek olup olmadığıydı. Bir süre öncesine kadar, internet, Tyler'ın gerçek olduğuna dair kanıtlarla doluydu. Ancak ardından Filmde "gerçek" olarak gösterilen görüntülerdeki Abigail Tyler'ın, o değil de Charlotte Milchard adlı oyuncu olduğu öğrenildi. İnternette, Tyler hakkındaki siteler kapandı, IMDB'de bile Milchard oyuncu kadrosuna eklendi; ancak oyuncunun sayfasına girmedikçe göremiyorsunuz.

Peki bizi şüphelendiren ve araştırma yapmaya iten neydi? 
Birincisi, filmdeki gerçek kayıtlarda göze o kadarda inandırıcı gelmeyen bir sahne vardı. Filmi izlerken bana "yok canım" dedirten bir sahne idi. 
Ancak önemli olan, ikincisiydi. Madem böyle kanıtlar var, neden normal bir belgeseli yapılmadı? Bu gerçekten de en önemli soruydu. 

Tabii bunları yazmamın sebebini de söyleyeyim hemen. Film, size anlatılan hikayenin doğru olduğuna o kadar inandırmak istiyor ki inanıyorsunuz. İnanın, ancak bu filme değil. Benim gibi, olaylara inanmış birçok kişiyle karşılaştığımdan dolayı önünüze delilleri sererek gerçeği göstereyim dedim. Ancak, ben bu filmi sevdim. Belki bir yalanla milyon dolarlar kazandı, ama eğer uzaylı filmlerinden hoşlananlar varsa bir film gözüyle bakarak izlemesini kesinlikle öneririm. Ben sevmiştim. 





Dark Skies
Başlamadan önce, hakkında pek bir bilgim olmadığı film idi. Bir uzaylı vakasını konu aldığını filmi izlerken öğrendim. Neyse ki bu sefer bizi onlara inandırmaya çalışan bir yapım değil!
Amerikan yapımı korku filmlerini genellikle beğeniyorum.  

Gerçekçi görüntüler taşıdıkları ve korkuttukları sürece şans veriyorum kendilerine.

Filmde bizi bekleyen şey daha önce pek resmedilmediği için o kadar da gerçeklik beklemek belki ayıp olacaktı, ancak bu kadar fazla bütçe taşıyan
 bir filmden bir tık daha iyi uzaylı görüntüleri bekleyebilirdiniz yani, ama o kadar da hayal kırıklığı değildi bana göre. 
 Filmi izlerken korktum mu? Evet. Beni uyumadan önce etkileyen ögeler genelde yaratık ya da uzaylılar değil, halk değimiyle, 
in-cin-peri oluyor genelde, fakat filmi izlerken "Hülooğ" diyerek yerimden zıpladığım bir-iki sahne yok değildi. Filmde ses 
efektleri ön plandaydı ve izleyicileri en çok korkutan şey genelde ses ile bağlantılı olduğundan gerici bir ortam oluşuyor izlerken. Ödüllere layık,
 mükemmel bir film değildi tabii, tipik bir 
Amerikan korku filmiydi. Ve tipik Amerikan korku filmleri boş zamanlarda gayet de izlenecek, hoş vakit geçirtecek yapıtlar oluyor.  

Film hala bazı sinemalarda da oynuyor ayrıca. Şans vermek isteyenler varsa bakabilir. Filmde aşina olduğumuz oyuncular olduğunu da belirteyim.



Insidious filmini izlemiş olan varsa film biraz benzer gelebilir. Zaten aynı yapımcıdan çıkma.

Daha da uzatmadan iyi seyirler dileyeyim, siz yine UFO'lardan uzak durun.

Wednesday, August 28, 2013

Okuma Seti

Young-Adult Başlangıç Seti adlı yazımda bahsetmiştim yanınızda bulundurmanız gerekenleri. Kitaba henüz başladığım için ağlamayacağımı umarak, yanıma mendil ve aç olmadığım için de yiyecek almadım; ancak diğer bütün temel ihtiyaçlar yanımda!

Hazır fotoğrafı yanınlamışken Ejderin Aşkı'ndan da biraz bahsedeyim. Biliyorsunuz, bu aralar biraz kitap okuma sıkıntısı çekiyordum. Neyseki bu sorun Ejderin Aşkı ile kaybolacak gibi. Kitabı uzun zamandır okumak istiyordum, ancak hep ertelemiştim. Birkaç saat önce, içimden gelen bir dürtüyle başladım kitaba. Henüz 60.sayfasındayım ancak kitap okuma alışkanlığımı geri kazanmam için gayet iyi bir başlangıç oldu.
Ayrıca bir şey belirtmek istiyorum, kitabı alırken hakkında bildiğim tek şey ejderleri konu alan fantastik bir kitap olduğu idi. Hakkında pek fazla araştırma yapmamıştım. Kitabın bir Adult Romance olduğunu öğrenince biraz sarsıldım. Pek fazla takipçisi olmadığım bir tür, ancak kitapların kapağının böyle olmadığına eminim. Beni bu kapakla tuzağa düşürdün Ephesus.

Dizi Dizi Tavsiye: Bölüm 2

Beğenmiş olduğunuzu umduğum Dizi Dizi Tavsiye yazısının ikinci bölümüyle karşınızdayım. Sonbahar sezonu da yaklaşırken, sıcak mı soğuk mu belli olmayan havalarda izlemekte fayda olan dizileri sıralayayım hemen.

My Mad Fat Diary
Facebook sağolsun, çoğu insanın artık izlediği dizi. Ülke de nasıl bir patlama yaşandı anlamadım. E böyle popüleritesi olan bir şeye de önyargılı yaklaşmak normal tabii.

 
Daha öncelerde, bir yazımda bahsetmiştim MMFD'den. Ancak böyle bir yazı yazmışken tekrardan dile getirmemek olmaz dedim. 

Bu diziyi gerçekten çok seviyorum. Oturup bir daha izleyesim var. Gerçek bir günlükten esinlenilmiş olan dizi, Rae adlı bir kızın öyküsünü konu alıyor. İsmi gibi deli bir dizi, çok güldürüyor aynı zamanda göz dolduruyor. Dizinin en kötü yanı ise ilk sezonunun sadece 6 bölümden oluşuyor olması. İkinci sezon 2014 Ocak ayında yayınlanacak, yanılmıyorsam sekiz bölüm. Bir yıl beklemek son derece acı verici ancak değecek gibi.

Skins
Ah... bir zamanlar manyağı olduğum dizi. İzlememiş olsanız bile mutlaka bir yerlerde repliklerini, giflerini görmüşsünüzdür. O kadarı yetmez! İzleyin.

İzleyin, ancak şuan toplam 7 sezon olan dizinin ben sadece ilk dört sezonunu, yani ilk iki seriyi izledim. Şimdi şöyle anlatayım, her iki sezon bir arkadaş grubunu ele alıyor ve her bölüm bir ya da kişiye odaklanıyor. İlk bölümler ya da sezon finalleri genellikle bütün grubu işliyor.

Size tavsiye ettiğim kısım, özellikle ilk iki sezon. Sonra diğer sezonları asla izlemek istemeyeceksiniz, dizi bittiği için yıkılacaksınız birkaç gün sonra "of bari şu yeni karakterler kim bakayım" diye izleyeceksiniz diğer sezonu. İlk grubu diğer hepsine ne olursa olsun tek geçerim, ancak dizi bütün sezonlarıyla güzel. Ne anlatıyor? Derseniz... dizi de gençlerin problemlerini görüyoruz. Bir o kadar bize uzak, bir o kadar bize yakın karakterler var. Diziyi izlerken pembe bulutlardan uzaklaşıyor, homoseksüellik, hastalıklar, kötü aile ilişkileri, uyuşturucu, seks, narsizm gibi şeylerin içine dalıyoruz. İngiltere'de gerçek hayatın yüzünü görüyoruz.



Modern Family
Aldığı ödüllerle ilgimi çekmişti bu dizi ve izledikten sonra gördüm ki ödüller hak eden seriye gitmiş.

Tam bir aile komedisi diyebilirim. Deli bir aileyi izlemek her zaman güzeldir, komiktir, eğlencelidir. Ve sevilir. Bütün özellikleri taşıyan Modern Family her ailenin bir hikayesi vardır tarzı bir başlıkla kapılarını açıyor. 
Artık izleme fırsatı bulamıyorum pek, ancak izlediğim zamanlarda gayet keyifli vakit geçirmiştim. 3 farklı aileyi, e haliyle 3 farklı yaşam tarzını ele alıyor Modern Family. Ancak hepsi, bir yerde tek bir aile. Onları öyle görmek bizi de üç kat mutlu oluyoruz tabii.

Gayet günlük, yemek yerken izlenecek tarzda, stres attıran bir dizi. Problemleri unutturmak için bire bir.



WEEDS
Tamam, tamam kabul ediyorum bu diziye başlamamın tek sebebi Hunter Parrish idi. Ancak hiç pişman olmadım. 
Hepimizin merak ettiği, "Sıradan bir anne nasıl uyuşturucu satıcısına dönüşür?" sorusunun cevabını buluyoruz dizide. Peki... tabii ki böyle bir soruyu merak ediyor falan değiliz. Ancak izlerken fark ediyorsunuz ki, sorunun cevabı oldukça komik ve izlemelikmiş. Yine farklı problemler, yine farklı bir Amerikan evine konuğuz. 
  
2005 yılında startı veren dizi, geçen sene 8. sezon ile son buldu. Gayet uzun, keyifli bir dizi yani. İçinde bir de yakışıklı var. Ooo izlemeyelim de ne yapalım? Tam bir sonbahar dizisi. Yaklaşan okul günlerinde de süper gider.


Tavsiyeler tabii ki burada bitmedi. Hiç ara vermeden yeni yazılarla geliyorum.


TTa

Young-Adult Başlangıç Seti

Geçenlerde gördüğüm bir fotoğraf üzerine, aklıma değişik bir fikir geldi. Bilirsiniz, ben tavsiye vermeyi seven bir insanım; dedim ki acaba YA(Genç-Yetişkin) kitaplarına başlamak isteyenler için yol gösterici bir yazı yazsam nasıl olur? Bunun üzerine, şöyle bir şey çıkıyor karşımıza:

Kitap Harici Yanınızda Tutmanız Gereken Ögeler

MENDİL
 Duygusal bir patlamanın nereden ve ne zaman geleceğini asla bilemeyiz.
Ancak, -deneyimli biri olarak söylüyorum ki- ister distopya, ister romance olsun, bir yerde göz yaşartıcılık vardır. Özellikle dışarıda iseniz, yanınızda bir mendil bulundurmaktan zarar gelmez!

BİR YASTIK
 Eğer kitabınızı zaten yatakta okuyorsanız, fazladan bir yastık. 
En büyük booknerd problemlerinden biri oturduğunuz yerde sürekli dönmeniz, sonradan bel ağrısı çekmenizdir. Bir yastık veya fazladan bir yastık her zaman yardımcıdır. Kitaba başlamadan önce yerinizi konforlu olacak şekilde ayarlayın. Kitabın akıcılığına kapılmışken bir de ağrı çekip başınıza iş çıkarmayın.

SU
 En temel ihtiyaç, bir YA okurken unutuluyor, odanızdaysanız mutfağa gitmek zor geliyor, geri gelmek daha zor...
En çok yaşadığım zorluk bu olabilir gerçekten. Zaten üşengeç bir insanım, YA okurken iyice üşengeç oluyorum. Başucunuza bir bardak su koymak güzel olabilir.
Alternetif: Su harici, yanınıza kahve, çay ya da kola gibi içecekler almak da faydalı. Okurken güzel gidiyor.

YİYECEK
 YA okurken unutulan ikinci bir ihtiyaç. Bu yazı git gide "adaya düştüğünüzde alacaklarınız." tarzına dönüyor...
Yannızda bir çikolata bulundurmanın hiçbir zararı yok. Hem açlığınızı bastırmakta, hem de kitapta gergin bir andaysanız sizi yumuşatmakta çok işe yarıyor.

KİTAP AYRACI
 YA kitaplarına genelde uykusuzluktan ölecek hale geldiğiniz de ara verilir veya bir acele bir durum olduğunda. Her ikisinde de kalkıp ayraç aramak hiç hoş olmuyor. Kitap okurken yanımda olmazsa olmazımdır zaten ayraç. Elinizi attığınızda bulacağınız yerde olmalı. 

NOT DEFTERİ YA DA POST-IT
 İlginizi çeken mükemmel cümleleri kaydetmek içgüdüsel bir dürtü oluyor bir yerden sonra. Yanınızda bir kağıt kalem ya da post-it bulundurmak faydalı.
Paylaşılan alıntılar, bilgisayara kaydettiklerimiz ilk önce post-it'ten geçiyor. "Acaba yapıştırsam mı?" "O kadar iyi bir söz mü?" tartışmaları yer yer eğlenceli de oluyor.

YA BAŞLANGIÇ KİTAPLARI
 Bloggerlara en çok gelen soru muhtemelen "Genç-Yetişkin okumak istiyorum, ne önerirsin?" oluyor. Konusuna göre öneriyorum, siz seçin! (Unuttuğum kitaplar için sonradan acı çekerek yazıyorum...)

 FANTASTİK TUTKUNLARINA

VAMPİR TAKIMI
-Bu kısım, aslına bakarsanız "Twilight'tan sonra ne okuyabilirim?" diyenler için de olabilir.-
Kan emiciler son yıllarda kitap dünyasını sallıyor. Genç-Yetişkin de başlangıç Vampir Günlükleri oldu diye tahmin ediyorum. YA ve Yetişkin tarzları arasında vampirler biraz değişiyor, ancak parlayanını da parçalayanını da çok seviyoruz!

Vampir Günlükleri
Dizisini çok seviyoruz, kitabını da severiz diyerek başlamak istiyorum. Dizi kitaptan çok farklı bunu da belirteyim. Ancak Uyanış ve Savaş, tam bir YA başlangıç kitabı. Seri kaç kitaptan oluşuyor emin değilim, ancak Vampir Günlükleri: Avcılar ile beraber gayet uzun bir keyif yaşayabilirsiniz. Vampir Günlükleri birçok YA gibi biraz basit bir kitap, ama eğlenceli, sıkmayan bir roman. Başlangıç için gayet uygun.





Vampir Akademisi
Diğerlerinden biraz daha fazla savaş içeren bir seri sanırım. Ne diyeyim, ne ilk kitabın konusundan, ne serinin isminden ne de kitap kapağından etkilenmiştim. Sonra bir anda aldım, ardından bağlandım. Okuduğunuz ilk YA kitabı değil de, ikincisi olmaya gayet uygun Vampir Akedemisi. Aşk, aksiyon, arada hüzün... Genç Yetişkin de olması gereken her şey var içinde.

Bree Tanner'ın İkinci Hayatı
 Alacakaranlık serisine pek sıcak bakmasam da, arkadaşımdan alarak okumuştum bu kitabı. Ve önümüzdeki günlerde orjinal baskısını sipariş etmeyi düşünüyorum. Çok, çok sevmiştim. Meyer'in kitaplarından birini tavsiye edeceğim hiç aklıma gelmemişti ama bu kitabı okuyun. Gerçi önce Tutulma'yı okumanızda fayda var tabii. Ancak Tutulma'nın sadece filmini izlemişseniz, yine gidip rahatça okuyabilirsiniz. Kısa ancak gayet hoş bir kitap. Vampir dünyasına girmek için de çok uygun.




MELEK TAKIMI

Melekler, muhtemelen en çok hoşuma giden fantastik öge. Ah, ah bitiriyorlar beni. Özellikle de YA'larda karşımıza çıkan, fangirllerin tutkunu olduğu o melekler... Evet sevgili takipçilerim, melek gördüm mü ben de bir fangirle dönüşüyorum, yapacak bir şey yok. Başmeleği de düşmüş meleği de seviyoruz. Hem uzun süreli YA tutkunlarına, hem de YA'ya başlayacaklara uygunlar. Yani sonuç olarak, meleklerin her türlüsünü tavsiye ediyorum, ancak şu üçü başlangıç için çok uygunlar:

 Fısıltı
 Of of... şu an ne kadar heyecan yaptım bir bilseniz. İlk göz ağrılarımdan biri bu kitap. Dördüncü ve son kitabı Final beni azıcık üzse de ben bu seriye bayılıyorum. YA'ya başlamak için en güzel kitap olabilir. Zaten internette kitap bloglarında ya da ilgili sayfalarda gezindiyseniz bu kitabı duymamış olmanız zor. Fısıltı'yı duymadıysanız da Patch'i mutlaka duymuşsunuzdur. İşte dillere destan kitap, bu kitap. Tamam, yani öyle edebi bir eser değil de Young-Adult türünde favorilerimdendir kendisi. Belki de beni YA'ya bağlayan serilerden biri olduğu için bu kadar özel, ancak bu kadar hayran yanılıyor olamaz!


Düşüş
 Bu kitap, çok büyük umutlarla başlayıp biraz hayal kırıklığına uğradığım kitaptı. İkincisini henüz okumadım ancak şimdi düşününce yeni başlayanlar için gayet güzel. İkinci kitabı da hemen okumam da fayda var hatta. İki yakışıklı, gizemli olaylar, aksiyon ve aşk... bu kadarı zaten yeterli gibi. Ben Düşüş'ün çok büyük bir hayranı değilim ama o kadar çok seveni var ki yer vermeden olmaz dedim. Zevkler de tartışılmadığına göre siz de bir şans verebilirsiniz!



Meleğin Düşüşü
Kesinlikle çok çok daha popüler olması gereken kitap... hayranım Meleğin Düşüşü'ne! Burda gördüğümüz melekler biraz daha farklı, biraz daha karanlık. Kitap da yaşanan olaylar da aynı derecede karanlık, belirteyim. Meleğin Düşüşü'ne ne kadar övgü yağdırsam az. Okurken ölüp bitmiştim, ikinci kitabı beklerken de. Umarım DEX yayınları geciktirmez, hem okuyucuları sevindirir hem de yeni başlayacaklara hemen iki kitabı sunar. Kara fantazya'dan geçiş yapacaklara gayet uygun bir kitap. Meleğin Düşüşü size YA'yı sevdirecektir.



DİSTOPYA TAKIMI
En sevdiğim takım melekler mi yoksa distopya mı karar veremiyorum. Ama iyisiyle kötüsüyle, distopya her şekilde sevilir! (Not: Meleğin Düşüşü'nü her ne kadar Melekler kategorisine yazsam da kendisi distopik bir romandır, bilginize.)

 
Açlık Oyunları
Okumayan kaldı mı, bilemiyorum ama ben tavsiyemi vereyim. Genç kitabı okumak isteyen varsa direk alsın okusun Açlık Oyunları'nı. İkinci olarak burada yazdığım kitaplardan birini okusun. Benim ilk YA kitabım, ilk göz ağrım, en sevdiğim seri Açlık Oyunları. Finnick aşkımdan dolayı tahmin edenler vardır zaten. Hiçbir şeye değişmiyorum kendisini. Artık ben anlatmayayım bu kitabı. Siz okuyun.






 Yoklar
Çok sevdiğim başka bir kitap. Yoklar, gerek üslubuyla gerekse konusuyla etkileyici bir serinin ilk kitabı. King romanlarından YA'ya geçecek varsa ilk önerim onlara Yoklar kitabı olur kesinlikle. Gizemin üst safhalarda yer aldığı, mistik olayların olduğu farklı bir kitap Yoklar. Aynı zamanda her gencin, hayatında en az bir kez düşünmüş olduğu soruya da açıklık getiriyor; Yetişkinler olmasaydı ne olurdu?



  
KARIŞIK TAKIM
Klişelerden bıkanlar için, yine altenatiflerimiz var tabii. Aslında Karışık Takımdakileri de ayırcaktım ancak hepsinden teker teker olunca böyle bir isimde toplayayım dedim. Yeni fikirler, güzel fikirler var burada. 


Muhteşem Yaratıklar
 Büyücü takımına ait olan Muhteşem Yaratıklar benim de çok sevdiğim bir kitap. Okurken edebilikten de ödün vermiyorsunuz. Yazımı gayet güzel, aşk dolu, duygusal ve fantastik. İnsan daha ne ister diyorsunuz adeta. Filmini izleyenler varsa aranızda, hemen bildireyim filmiyle kitabı arasında benzerlik pek yok. Kitap kat kat daha güzel. Ben de unutmadan ikinci kitabı alayım.






 Kemikler Şehri (Ölümcül Oyuncaklar)
Üç ya da dört kitabını beraber şipariş edip, ardından "Tanrım ne yaptım ben!" diye dehşete düştüğüm seriydi. Ya beğenmezsem diye düşünmüştüm, neden sadece ilkini almadım? Sonra okumaya başladım ve dedim ki iyi ki diğerlerini de almışım. İnsanlara ısrarla okutabileceğim bir seri. O kadar çok seviyorum ki... sizi hem YA, hem de kitap tutkunu edebilecek bir seri. Filmi yurtdışında çoktan çıktı, Türkiye gösterimine kadar çabuk koşun okuyun!






Benim İçin Öl
 Son zamanlarda yeni bir tür olarak karşımıza çıkıyor bu kitabın içindekiler. Yeni vampirler olabilirler kendileri. Benim İçin Öl, Paris'in gizemli sokaklarında geçen bir aşk hikayesi. YA'da bulunması gereken bütün özellikleri barındırıyor kendisi. Üçlemenin ilk kitabı olan Benim İçin Öl sizi hem seriye hem de Genç-Yetişkin'e bağlayacak. Biraz da Vincent'a tabii...
 




REAL LIFE HAYRANLARINA

Fantastiğin tutkunu olduğu kadar, gerçek yaşamın tutkunu olan da var. Ben her ikisini de seven biri olarak YA kategorisinde tavsiyelerimi vereyim! 

  
Aynı Yıldızın Altında
Bu yıl Türkiye'deki en popüler kitap oldu herhalde. Kendisi şu anda benim de en sevdiğim kitaplardan biri. John Green'in mükemmeliyetiyle yazılmış olan eser sizi yaşamınızdan alıp götürüyor, kitabın içinde uyanıyorsunuz adeta. Yine, ne kadar çok şey söylesem de yanında hiçbir şey ifade edemeyecek türden bir kitap. Zaten bu kadar kişi tavsiye ediyor, okuyun demektan başka bir şey gelmez elimden.




Gri Gölgeler Arasında
Yine, en sevdiğim kitaplardan biri. Hiç unutmayacağım sanırım. Mükemmel kelimesinin karşılığı olarak yazılabilecek türden. Bu sefer tarih kokan bir eser. Stalin'in esiri bir aile, bir genç kız ve öyküsü... Yaşanan masum aşk, hayata tutunma umudu, hüzünler ve kayıplar...  Yine daha fazla kişinin bilmesi gereken bir eser. Hem de dünyanın en samimi yazarlarından birinin kaleminden.



  
ROMANTİK TAKIM
O kadar uzun bir yazı yazmışım ki, şu an ben bile kendime şaşırıyorum. Bu yazıyı okumatan sıkılmışsınızdır artık herhalde. Tavsiye edeceğim son üç kitap da aşkseverlere.


Tatlı Bela, Kusursuz Kimya ve Kolay benim YA romance de en sevdiklerimden. Aslında üçü de birazcık New-Adult sayılabilir. Daha doğrusu ikisinin ortası, en azından 15+ tarzı. Üçünü de çok severim romantik bir genç-yetişkin okuyayım diyenler bunlarla başlayabilir.

Yazdım yazdım sonuna geldim artık. Umarım "YA istiyorum, ne tavsiye edersin?" sorusuna yanıt vermişimdir. Biraz daha kesin bir cevap isterseniz yine yardımcı olurum tabii ki. Yorum bırakmanız yeterli.
Bol kitaplı günler.




Tuesday, August 27, 2013

En Güzel Başlangıç


Kitap Okuyamamak

Daha önce son bir aydır kitap okuyamadığımı belirtmiştim. Elime ne alırsam bağlamıyordu, ancak Neil Gaiman'ın Amerikan Tanrıları isimli kitabıyla biraz da olsa okuyordum. Şimdi onu da bırakmış durumdayım.
Neden olduğu hakkında bir fikrim yok. Belki şu sıralar oturup dizi izlemek daha tatlı geliğindendir, belki Ben Affleck'in yeni Batman olmasından dolayı yaşadığım bunalım bile olabilir...
Sanırım bu problem, her kitapkurdunun bir dönem geçirdiği bir şey. Takip ettiğim blogların çoğunda aynı şeyle karşılaşıyorum. Peki ne yapacağım? Yeni kitaplar deneyeceğim. Okuması zor olmayan, seveceğim tür bir şey. Belki İngilizce okuyabilirim. Okuma hızımı geri kazanır kazanmaz da incelemelerle geri dönüyorum. Yani biraz daha dizi ve film yazılarıyla idare edeceksiniz!

Bol kitaplı, eğlenceli günler.



Sunday, August 25, 2013

Dizi Dizi Tavsiye

Gördüğünüz üzere, yaz bitmeye yaklaşıyor. Ancak hala elimizde bolca zaman var!
Bu sıcak hava dolu günlerde "Ne izlemeli?" diye bir düşünce akıllarında dolanan takipçilerim için bu tavsiyeler. Biraz izlenmekte tereddüt edilen dizileri tavsiye edeceğim, The Vampire Diaries, The Big Bang Theory gibilerini göremeyeceksiniz. Onları izlemezseniz ayıp!

90210

Ah, yok mu bu dizi! Beni uykusuz bırakan, bilgisayar başından kaldırmayan, oğlanlarına aşık eden, gülümseten, arada göz dolduran dizi...

Kendisine üç gün önce başladım ve şuan üçüncü sezondayım (birinci sezonun 24, ikinci sezonun 22 bölüm olduğunu düşünürsek biraz çılgınlık). Dizi aslında çok fazla klişe içeriyor, yani bazı yerlerde üf dedirten bir ergen dizisi. Ancak sizi bağlıyor, kötü düşünmenizi engelliyor ve git gide daha çok seviyorsunuz diziyi. 


Konumuz şöyle, Annie ve Dixon adlı üvey kardeşler babaannelerinin yanında olmak için Kansas'ın düzenli yaşamından ayrılıp Beverly Hills'in çılgın sularına tanışıyorlar. Kültür şoku, yeni arkadaşlar, çılgın ortam ve çeşitli problemlerle karşılaşıyoruz. Şuu söylemeliyim ki, dizi her an değişiyor. Yeni karakterler, yeni olaylar... her bölümde sizi farklı şeyler bekliyor ve bu bazen mükemmel bazen sinir bozucu olabiliyor. Özellikle sevdiğiniz karakterler unutulunca. Neyse. Dizi sıkmıyor, kendisini sabahlara kadar izletiyor (ciddiyim, bir gün boyunca uyumadım). Yani sonuçta, tavsiye ediliyor.



Küçük bir not: Dizinin ismi ne alaka ya? diye düşünenler elbet ki çıkıyor. Hemen söyleyeyim, 90210 Beverly Hills'in posta kodu. 
Bir küçük not daha: Dizi, Beverly Hills 90210'un 2000'lere uyarlanmış hali. Yani aranızdan hatırlayan belki bir-iki kişi çıkabilir.

Teen Wolf

Bunu önerdiğim için bana gülebilirsiniz, ama ergen dizileri beni hiç bırakmıyor. 

Teen Wolf daha önce ilk çıktığı dönemde "bir izleyeyim" deyip, ilk bölümdeki geyik sahnesini gördüğümde bıraktığım bir diziydi. DALGA GEÇİYOR OLMALISIN ADAMIM diye zenci patlaması yaşamıştım hatta. Sonra Dylan O'Brian ve Colton Haynes hayranlığıyla tekrar başladım. Kurt sahnelerinde gözlerimi kapadım, diziye başka bir yönetmen atandığını hayal ettim. Ve şimdi burdayım. Scott'ın bayık bakışlarına ve yamuk çenesine katlanıyorum. Güçlüyüm. Hayattayım.

Tamam, bu kadar dalga yeter. Dizi çenesi yamuk oğlanımız Scott'ı bir kurtun ısırmasıyla başlıyor. Diğer söyleyeceğim her şey spoiler onun için siz bu kadarıyla yetinin. Ancak içinde teenage aşkı, moda düşkünü kız, yardımcı en iyi arkadaş, başrölün aşkı mükemmel kız (benim nefret ettiğim, yakışıklı sporcu oğlan ve karizmatik akıl hocası... tabii bir de düşmanlar var. Dizi bir başyapıt değil ancak bu günlerde izlenecek bir dizi olarak tavsiyemdir. Aynı diğer tavsiylerim gibi.




The Nine Lives Of Chloe King

Bu diziyi izleyeli baya oluyor, ancak Benjamin (Alek) aşkım hala yerli yerinde olduğunda ben de es geçmeyeyim dedim. 

Dizi ilk başta biraz fazla basit gelebilir, be yazık ki fazla da uzun sürmüyor ama gayet eğlenceli, gündelik, young-adult kitaplarının görüntülüsü tadında
Teen Wolf gibi, doğaüstü olayların olduğu bir dizi. Ancak bu sefer kedilere odaklanıyoruz, ki yeni bir şeyler görmek isteyenler için oldukça iyi.
 Dizinin bittiği yerden nefret etmiştim, büyük ihtimal sizde edersiniz ancak bitimine kadar oldukça tatlı dakikalar yaşabilirsiniz.  İlk bölümün tam olarak nasıl başladığını hatırlayamıyorum, ancak yanılmıyorsam kızımız yeni yaşına giriyor ve böylece kendinin farkında olmadığı, birtakım değişik olaylara rastlıyor. Aksiyon, komedi, arkadaşlık ve iki yakışıklıyı içeren dizi dediğim gibi, izlenebilir. Bir aralar beyaz perdeye uyarlandığı da söyleniyordu ama iptal oldu sanırım. Görmek güzel olurdu.


 10 Things I Hate About You

 Size tanıdık gelebilecek bir dizi daha!

10 Things I Hate About You'nun film versiyonunu izleyeniniz mutlaka vardır, bu da dizisi oluyor. Gayet eğlenceli, beklenmedik, daha fazlasını isteten, kendisini izlettiiren süper bir 20 bölümlük dizi kendisi. Yine izleyeli baya oluyor, ama hala unutmuş değilim. Hatta aranızda American series tutkunu varsa benim gibi, içi bir sürü tanıdık oyuncuyla dolu. 

Bu sefer iki kız kardeşin yeni okul, aşk ve aile hayatını görüyoruz. Yakışıklılar yine ön planda tabii, hatta üst tarafta bahsettiğim Benjamin Stone'da bir tanesi.


 





Dizilerim tabii ki bu kadar değil, part 2 belki de part 3 ile yine burada olacağım. Siz o zamana kadar okuyun, izleyin. Yakında yeni tavsiyelerle yine buradayım.